Kayıtlar

Haziran, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Dua Makamında Olmak Allah Kullarını sınar, imtihan eder ve diler kı kullarım imtıhanı mukemel bır basarı ıle gecsınler ama kulun imtihanı kaybettiği anda bile tövbe ederek "Rabbım ben acız bır kulum kı sen benım yaratıcımsın ve benım senden baska gıdecek kapım, dılenecek sahıbımde yok, işte yıne bır ımtıhanı daha kaybettim benı affet cunku sen affetmeyı seversın ben kendı nefsımın zalımı oldum mazlumluk yonumle benı af makamına yücelt " diye du edip yalvaması onun hosuna gider ve kulunu umulur kı Makam-ı Mahmud'da Rasulu Kıbriya Efendımıze komşu kılar.  Allah (c.c) " duanız olmasaydı neye yarardınız"  ve "eğer siz günah işlemeyecek tövbe etmeyecek olsaydınız sizi helak eder yerinize günah işleyip tövbe den bir kavim halk ederdim " buyrukları ile de kulun dua ve niyaz makamında olmasını istemıştir ki dua bır aczıyet içerisinde yaratıcıdan aslında yaratıcının ihtiyacını bildiği halde ihtiyacını dile getirmesidir. Hatta Aşıkı olduğu Allah'a kul...
BİR BEBEĞİN(CENIN)GÜNLÜĞÜ 5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Varım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor. Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum... Bir kız olacağım ve baharda çiçekleri seveceğim. 9 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana geliyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım. 23 Ekim: Hiç göremediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu “el”in dokunduğu yerler dudağım-damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce “Anne!” diyeceğim. Anne duyuyor musun beni?...
Çanakkale’ye Şiir Gecenın karanlığına yürüyen ayak seslerının sabahında Bir güneş doğdu Çanakkale ufkunda Geçiyordu boğazın hançerinden düşman gemisi Hançer gibi şehidimin sinesine saplanarak mermisi Ufku sarmıştı kızıl bir güneş Çanakkale’de olanlar mahşere eş Düşman ölüleri leşlere eş Mehmedimi yıldıracağını mı zannetti yedi düvel  denen serkeş İmandı, Kur’an’dı, İslam’dı onların meşalesi Bir cengâver ki koca Türk milletinin sesi Mehmedimin inletiyor yeri göğü sesi Rahat bırakmıyor düşmanı ensesindeki nefesi Koca Seyyid çıktı edasıyla İslam’ın Kavradı topu kuvvetiyle imanın, Öyle iman ki vurdu kalbinden isyanın Mehmedim rahat uyu kimse zarar veremez tek harfine Kur’an’ın.
    Bir kişi Dünya kurulalı böyle mi geldi bilmiyorum ama şu bır gerçek ki tek başıma ne yapabilirim mantığı zihinlerde her daim tazeliğini koruyor. Hangı kuruma gitseniz kiminle sohbet etsenız ve kıme bir idealinizi anlatmaya kalkışsanız peşin “ bu işler tek kişi ile olacak işler değil kardeşim git işine” derler.  Hüküm bellidir. Anlatmakta zorlandığımız ve bir turlu kabul ettiremediğimiz bir noktayı da hatırlatmaktan yine geri durmayalım biz. Hangi iş hurra binlerce insanın girişimi ile bir anda oluvermiş veya hangi işe önce tek adımla başlayıp sonra koşarak ilerlenmemiş ya da hangi cümle tek harfsiz başlamış. Bilmem fakında mısınız, bir yazı yazarken kelimenin bütün harflerini birkaç kalemi elinize alıp yazmaya kalkışmazsınız. Önce kafanızda kurguladığınız kelimenin baş harfini yazar sonra harfleri tek tek sıralayarak kelimeyi, sonra cümleyi kurarsınız. Hayatta böyledir çoğu zaman işler tek kişi ile başlar sonra çoğala çoğala yani damlaya damlaya bir de bakmış...