Kayıtlar

Ağustos, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hatıralar bir yerde, yüreğimizin derinliklerinde kanar durur.

Hatıralar; bazen yağmur, bazen dolu, bazen kasırga yüklü bir bulut gibidir. Bazen tüyden bir yatak, kar gibi… Bazen de yürekleri teskin eden teselli, tatlı sözlü bir dost… Bazen ö yle zamanlarda karşına çıkar ki hatıralar depremler geçirir kalp... Bugün eski anıları tazeledim. Bir hayatın temel taşlarının atıldığı şehri ziyaret ettim. Uzağı, yakını hayal ederek, geçmişe seyahat ederek. Ziyaret ettim ruhumun sükûnet bulduğu medreseyi…  Herkes biliyor ki hayat son bulacak, hatıralar bizden sonrakilere miras olarak kalacak. Ama şunu kabul edelim ki yaşamayı, yaşama dair hakikatleri bilenimiz çok az. Hatıralar bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden ırmak boyunda. Kâh kaleye ters sırttan çıkışım, kâh sevdiğim zamane insanlarla çay içişim, kâh gülüp eğlendiğim mekânlar, kimi acı hatıralar. Medresede kimsenin çıkamadığı yerden bir vakit dışarı çıkıp geldiğim o zamanlar, ortasındaki havuzda yüzdürdüğüm kavunlar, karpuzlar, suyuyla oynayıp temizleme bahanesiyle girdiğimiz ama sonu

Sen Ne Güzel Vaizsin Ey Kabir Anlayana

Resim
Herkese malum olduğu üzere bugün Ramazan Bayramı arifesi. Yarının tatlı heyecanı bugünden başlamış durumda. Herkes bir plan yaparken planı olmayan birileri de var aslında. Issız mekânlarında görmek isteyenlere ibret pencerelerini aralamış ziyaretçilerini bekliyor, kim bilir gelecek bir besmeleyi ne kadar özlüyorlar. Bizde fakir, varalım ceddin kabri başına ılık bir Kur’an rüzgarı estirelim dedik. İlk aklıma gelen Rasulullah(s.a.v)’ın selamı ne çok şey ifade ediyor, “ Ey mü'minler yurdunun sakinleri! Selam size bizlerde inşallah sizlere kavuşacağız Allah-u Teala'dan bizim ve sizin için afiyet, ahiretle ilgili korku ve sıkıntılarda selamet ve sıyanet dilerim ”. Mü’minler yurdunun sakinlerini ziyarete gittik anlayacağınız. Onlara kavuşacağımız anın belirsizliği ne kadar acı bir duygu. Peki ya dünya telaşına dalmışlığımızın bize unutturduğu hakikat…  Kim bilir ne anlatmak istiyorlar ıssız saraylarından, ne vaaz vermek istiyorlar hareketsiz mekânlarından. Gözler kabre daldığı

BM Değil Kardeşim, 20'li Muhammedlerin Gönüllüsü Olduğu Hilfu'l Fudul Gerek Bize

Hatırlayacaksınız yıl 1993. Yüz bini aşkın Boşnak, Avrupa'nın dördüncü büyük ordusu olan Yugoslavya ordusunun bütün imkânlarını kullanan Çetnikler (Sırp faşistleri) tarafından hunharca katledilmiştir. Doğu Bosna'daki Srebrenitsa şehrinde bir avuç mücahit, etraflarındaki Sırp kuşatmasını yarıp katliamdan kurtulmak için aslanlar gibi savaşmaktadırlar. Bosna-Hersek'teki Birleşmiş Milletler Koruma Gücü'nün Fransız komutanı General Morillon, Sırp deryasında Müslüman bir ada olan Srebrenitsa ahalisine "Silahlarınızı bırakın, sizi biz koruyacağız" diye seslenir. Srebrenitsa ahalisi bu vaade kanarak silah bırakır. Bunun üzerine şehre yönelik Sırp taarruzu durur ve Birleşmiş Milletler Srebrenitsa'yı "Güvenli Bölge" ilan eder. Mücavir şehirlerden ve kasabalardan da binlerce Boşnak, silahlarını bırakarak, "Güvenli Bölge"ye sığınır. Yıl 1995. General Ratko Mladic liderliğindeki Çetnik ordusu, Srebrenitsa'yı yeniden bombalamaya başlar.

Afrikaca, Arakanca Bir İftar

Resim
Kim bilir kimlerin hayalidir  bir kap yemekle iftar yapıp, tek bir parca yiyeceği israf etmeden sofradan kalkmak. Peygamberi bir gelenek olarak aç oturduğu sofradan aç kalkmak. Ama sadece hayaldir çünkü egomuz ve nefsimiz buna müsaade etmez nefse değil de nefsini kendine köle edenler hariç… Böyle bir düşünceden yola çıktık ve dedik ki Afrikalıca, Arakanlıca, Somalilice hatta böylesi bile onlar için lüks sayılabilecek bir iftar organizasyonu yapalım. Menüsü çorba, hurma, ekmek ve su olan. Öyle ki Afrikalı Müslümanlar için su bile hacet-i asliye iken lüks konumunda. Sürpriz oldu davetlilerimiz için her şey kimse yemek masasına oturuncaya kadar menüde sadece hurma çorba ve su ile ekmek olduğunu bilmiyordu. Mehelle sakinleri birgün öncesinde iftara gelmek isteyince kendilerine hitaben menü sadece çorbadan ibaret denildiğinde inanmayarak “ yok yok siz bizi istemediğinizden öyle diyorsunuz vardır başka yemek” karşılığı vermeleri bile nefislerin ne kadar beklentide olduğunun garip bir gö

Arakan, Afrika ve Biz Mirasyediler

Resim
         Günlerdir  sosyal, yazılı görsel medyada yer alan haberler… aynı göruntuler bır oncekı sene Güney Afrıka ülkelerinde yaşanmıştı. Arakandan bahsediyorum. Somali’den, Burkine Faso’dan, Sudan’dan ve daha aklıma gelmeyen nicelerinden. Günlerdir içimi sızlatan İslam âleminin halini ayaküstü yazayım istedim. Yolculuk İstanbul’a. Cumadan çıktım ve haberlere şöyle bir göz atayım dedim önüme gelen acı manzara beni hem ağlattı, hem utandırdı, hem kendi hayatımı sorgulattı ve hem de bir nebze de olsa göğsümü kabarttı. Cumaya gitmeden önce gardırobumu açtım hangi elbise hangisinin altına gider tartışması yapıyordum nefsimle. Arakandaki görüntüleri görünce yazıklar olsun sana diye seslenme ihtiyacı hissettim gayri ihtiyari nefsime. Günlerdir sosyal medyanın gündemden düşürmediği Arakanlı kardeşlerimiz için hassasiyetle paylaşım yapan herkes tesekküre, takdire layıktır ve yaptıkları takdire şayandır. Herkese teşekkür ederim 75 milyon Türkiye halkı adına ve milyonlarca Müslüman adına.

Hayatımızdaki Çölleşme

İnsanoğlu ne kadar inkâr etse de her geçen gün refaha ve rahat bir yaşama doğru hızla yol alıyor. Bu hızlı yol alış arkasında silinmeyecek izeler bıraktığı gibi önüne çıkan değerleri de adeta silip süpürüyor… Bugün gelinen nokta, karşılaştığımız manzara içler acısı aslında. Ancak ayılıp ta geriye şöyle ibretle bakıp geleceğe dair önlem almanın gayretinde ve amacında olmadığımızdan bunu görmemiz zor hatta imkânsız. Öğrencisinden hocasına, işçisinden patronuna, akademisyeninden politikacısına, anarşistten dindarına kısacası 7’den 70’ine herkes birbirine kendi nokta-i nazarının doğru olduğunu iddia ediyor ve bunu da kabul ettirmek için her türlü meşru ya da gayri meşru yolu denemekten hayâ etmiyor. Böyle bir hayâsızlığı yaparken de; başkasının hata ve kusurlarını araştırmaktan, başkalarının kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye çalışmaktan kendi kirli çamaşırlarını yıkamaya bir türlü zaman bulamıyor… “Kim bir mümin kardeşinin dünyaya ait bir sıkıntısını giderirse, Cenab-ı Allah da onu

Ramazan Giyilip Çıkarılacak Bir Elbise mi ?

Resim
Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.. (1/4) Tefekkür etmek hayatın çıkmazları arasında bir patika yol bulmak demektir bence. Hele bu tefekkür Ku’ran ve Sünnet ışığında hayatın anlamı, yaratılış amacı ve sonsuz nimetler üzerine olurda bir mana bulunursa patika yol, olur altı belki de şeritlerin ucu bucağı olmadığı duble bir olur. İbadeti yalnızca kendisine münhasır kılan ve yardımında yalnızca kendisinden dilenmesini emir buyuran Allah’ın şanı ne yücedir ki gönüller sadece onu anlatmakla mutmain oluyor çünkü Allah (c.c) öyle buyuruyor Sure-i Ra’d 28. Ayette, “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” Öyleyse kalbin Allah’ı anmaktan uzak olması huzurdan ve mutmain olmaktan da uzak olması demektir. Mutmainlikte, huzurdan yoksun bir kalbe nefis hâkim olur ki bu hâkimiyet kişiyi asla iflaha götürmez hatta her geçen gün felahtan uzaklaşır sonu maazallah şakiliktir. Kalp her da

Vefa Borcu

Yılların yıpratan zorluklarına göğüs gererek bizi, bu dini, Kur’an-ı Kerim’i, Sünnet-i Rasulullah’ı ve bizi diğer toplumlardan ayıran İslam geleneğini günümüze kadar taşıyan İslam Büyüklerine ,özelde büyüklerimize vefa borcumuz olduğunu düşünüyorum. Vefa borcu sadece onlar hayatta iken elimizde bir buket çiçekle, bir kutu çikilota ile yanlarına gidip ellerini öpüp hal hatır sormakla veya telefonla arayarak selam verip sağlığından haber almakla ya da bir kartpostalla ödenmez. Tabiiki bunlar bır yoldur ve belkıde değil en güzel olanı böylesidir. Ancak bunlar hayatta iken yapılabılecek olanlardır. Birde onlar ebedi aleme göç ettiklerinde bu vefa borcu ödemesinin devam etmesi gerkiyor kanaatimce. Onlar dünya hayatını terk ettiler nede olsa diye ödemeden vazgeçilmesi çok vefasızca bir tutum olsa gerek. Onlar ki biz bu asrın neslini neredeyse yok oluş aşamasından Allah’ın yardım ve inayeti ile aydınlığa çıkarmış övünülesi bir topluluktur. Birde İslam aleminde yetişmiş, okumuş, okutm

Bozguna Uğramışlığımız

Bir hikaye ile başlayalım istiyorum bu sefer anlatmak istediğime, ibretlik olsun… Tığ gibi daha gençliğinin baharında bir delikanlının bir gün kafasına takılır etrafında olup bitenler, kendi kendine derki kardeşim ne olacak bu dünyanın halı, bir şeyler yapmak lazım bu gidiş nereye… Bu dünyada olup bitenlere birinin dur demesi gerekir der ve sıvar kolları.  Yaş 25’tir. Aradan zaman geçer bakar ki koca dünyada tek başına devede pire kalır. Mademki dünyayı kokten değiştiremem bari ülkeme bir faydam olsun, uğraşır çalışır çabalar gecesını gündüzüne katar hiçbir şeye etki edemediğini görünce bir oflar. Yaş 35 yolun yarısıdır. Bari der yaşadığım il’de bir şeyleri değiştireyim. Her ne yaptıysa olmaz etrafında bir elin parmakları kadar adam toplayamaz, yorulur artık bedenen yaş olmuştur 55. Oldu olacak bari der bizim ihtiyar mahallemi ıslah edeyim de en azından gözüm arkada gitmem. Oysa kimsenin umurunda bile olmaz. Dediği anlattığı her şey doğrudur doğrusuna ama hem ihtiyarlık hem