Hatıralar bir yerde, yüreğimizin derinliklerinde kanar durur.
Hatıralar; bazen yağmur, bazen dolu, bazen kasırga yüklü
bir bulut gibidir. Bazen tüyden bir yatak, kar gibi… Bazen de yürekleri teskin eden teselli, tatlı sözlü bir dost… Bazen öyle zamanlarda karşına çıkar ki hatıralar depremler geçirir kalp...
Bugün eski anıları tazeledim. Bir hayatın temel
taşlarının atıldığı şehri ziyaret ettim. Uzağı, yakını hayal ederek, geçmişe
seyahat ederek. Ziyaret ettim ruhumun sükûnet bulduğu medreseyi… Herkes biliyor ki hayat son bulacak, hatıralar
bizden sonrakilere miras olarak kalacak. Ama şunu kabul edelim ki yaşamayı,
yaşama dair hakikatleri bilenimiz çok az.
Hatıralar bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden
ırmak boyunda. Kâh kaleye ters sırttan çıkışım, kâh sevdiğim zamane insanlarla
çay içişim, kâh gülüp eğlendiğim mekânlar, kimi acı hatıralar. Medresede
kimsenin çıkamadığı yerden bir vakit dışarı çıkıp geldiğim o zamanlar,
ortasındaki havuzda yüzdürdüğüm kavunlar, karpuzlar, suyuyla oynayıp temizleme
bahanesiyle girdiğimiz ama sonu eğlenceli bir oyuna dönen havuz sefaları. Hiç unutamadığım
esir oyununda kale alışım, soğuk kış günlerinde çay aldığımız içi beni dışı
elimi yakan demir bardaklar. Ramazan günlerinde kuyrukta aldığımız et yemeğinin
soğuk kış aylarında kaleden top atılıncaya kadar donması. Kurbanlarda eve
gitmeyip güle oynaya kestiğimiz, yüzdüğümüz kurbanlar, kasa kasa gelen sebzenin
meyvenin her türlüsünden kilere taşıdığımız o zamanlar. Hatta at arabasıyla
medreseye malzeme pazarın artıklarını getiren adamın gelişi yok mu işte
ağzımdan çıkan hakikat ve eli boş dönen arkadaş. Babamın beni ilk medreseye
bırakışı ve peşinden o 2 ay sonra tekrardan gelinceye kadar her namazda, yorganın
altında, banyoda ağlayışlarım. Çoğu zaman okuduğum Kur’an-ı Kerimimi ıslatan gözyaşlarım…
Belki hatırlayıp yazabildiğimiz bunlar, yazamadıklarımız içimizde kalbimizin
derinlilerinde, köşede bir yerde hep kan ağlar…
Herkes bir şeyleri hatırlar yaşadıklarına dair. Hatıralardan,
dinlemediğim hoca nasihatleridir en çok içimi yakan. Kim bilir kimler duymuştur
bir bir gerçekleşişini seyrederken kalbinde buram buram acı tütsülerinin
kokusunu, dinlemediği nasihatlerin. Kim bilir kimler şimdi özlemini çeker bir
hocam nasihat edişini ve kim bilir hangi hocalar şahittir nasihat ederken bıyık
altından gülüşlere. O kıymetli insanlardan biri yine söyledi söyleyeceğini, “
sadrı kelam hadis gibidir, onlar ki yaşana yaşana, tecrübe edile edile artık
doğruluğu ispatlanmış gerçeklerdir.” Tıpkı bir merdiven basamakları gibidir,
kırığı, çıkığı, çürüğü ayıklanmış, tecrübelerle dolu yaşlı hayatlar. Ağızdan çıkan
her söz hayatlarının bir safhasında karşılık bulmuş hakikatler.
Tatlı bir muhabbet şimdi her hatırladığım anı. Kimisi
içimi kemirse, kimisi karşıma çıktığı yerde bir deprem gibi beni titretse ve
kimi beni alıp çok uzak diyarlara, zamanlara alıp götürse de.
Hatıralarınızın her daim hayatınızda tatlı rüzgârlar estirmesi
temennisi ile sağlıcakla kalın dostlar.
Selam ve dua ile…
Yorumlar