Afrikaca, Arakanca Bir İftar


Kim bilir kimlerin hayalidir  bir kap yemekle iftar yapıp, tek bir parca yiyeceği israf etmeden sofradan kalkmak. Peygamberi bir gelenek olarak aç oturduğu sofradan aç kalkmak. Ama sadece hayaldir çünkü egomuz ve nefsimiz buna müsaade etmez nefse değil de nefsini kendine köle edenler hariç…
Böyle bir düşünceden yola çıktık ve dedik ki Afrikalıca, Arakanlıca, Somalilice hatta böylesi bile onlar için lüks sayılabilecek bir iftar organizasyonu yapalım. Menüsü çorba, hurma, ekmek ve su olan. Öyle ki Afrikalı Müslümanlar için su bile hacet-i asliye iken lüks konumunda. Sürpriz oldu davetlilerimiz için her şey kimse yemek masasına oturuncaya kadar menüde sadece hurma çorba ve su ile ekmek olduğunu bilmiyordu. Mehelle sakinleri birgün öncesinde iftara gelmek isteyince kendilerine hitaben menü sadece çorbadan ibaret denildiğinde inanmayarak “ yok yok siz bizi istemediğinizden öyle diyorsunuz vardır başka yemek” karşılığı vermeleri bile nefislerin ne kadar beklentide olduğunun garip bir göstergesi değil mi sizce de. Hatta biraz daha garip olan sofraya oturan davetlilerden “ben çorba almayacağım yemekte ne var” diyen, daha çorbalar dağıtılmaya başlar başlamaz yemek dağıtım merkezinin önündeki telaşlı kalabalığı acaba hangi yemeklerle geri dönecekler diye süzen, yemek faslı biter bitmez lokantanın yolunu tutan midesinin derdinden ümmetin derdini anlamaktan yoksun insanlar… ve çoğunluğunu oluşturan dua deryasına dalıp çıkmışçasına “öyle ki böylesi bir iftar benim en büyük hayalimdi oysa bir türlü becerememiştim sizin vesileniz ile elhamdülillah çok güzel bir duyguyu tadıyorum Allah sizden razı olsun, ecriniz bol haneniz bereket dolsun, ümmet de sizin derdinizde olsun” diyenler…
Aslolanda buydu bizim için çorba içen dudaklardan dua dua dökülmek. Bir kap yemek için sıraya koyulup dakikalarca bekledikten sonra midesine bir kaşık sıcak çorbanın girmesinin tarifi imkansız mutluluğunu yaşamak. Afrikalıca, Arakanlıca iftarla onlar gibi sevinebilmek. Kibirden kabına sığmayan istek ve arzusu hiç bitmeyen nefse, bir nebzede olsa otur oturduğun yerde hep senin istediğin değil bu sefer rabbimin istediği diyebilmek.  İftarla beraber Allah ne verdiyse varı yoğu mideye indirip kurbağa yutmuş yılan gibi acı acı kıvranmaktan uzak olabilmek. Daha doğrusu peygamberce bir iftar yapabilmek… Ne yalan söyleyelim zor iş yolunun üzerinde, hatta bir sokak aşağıda nefis yemeklerle, özene bezene hazırlanmış sofrada iftar açabilecekken bir tas çorba ve bir hurmayla iftar yapmak… Her istediğini elde eden bir nefis için adeta Çin işkencesi. Ama biz bir şeyi anladık isteyince oluyormuş, isteyince bir tas çorbayla da iftar edilebiliyormuş. Milyarlık sofralarda beklide normal zamanlarda evimizde bile yiyemediğimiz yemeklerden uzak Afrikalıca, Sudanlıca, Arakanlıca bir sofrada da iftar edilip hayata tutunulabiliyormuş.
Ey nefisleri semiren Müslüman kardeşlerim müslümanca bir hayat ancak diğergam bir yaşantıyla mümkündür. Nefsi, elinde bulunduran Allah’a emanet  edip onun verdiği rızkı müslümanca paylaşmakla, hakkı hak bilip tarif edilen batıldan ateşten kaçarcasına uzaklaşarak mümkündür.
 “Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır.”( Hadis-i Şerif)  Bugünün en büyük kazanımı bizim için dua dua dökülen kelamlar…
Bir eli tutmak, o elin haliyle hallenmek, kendi elinin varlığını hissetmek gibidir.

Esselamu Aleykum.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karınca Bedduası

Kıymetli Dostlarım

İtiraf