Bozguna Uğramışlığımız
Bir hikaye ile başlayalım
istiyorum bu sefer anlatmak istediğime, ibretlik olsun…
Tığ gibi daha gençliğinin
baharında bir delikanlının bir gün kafasına takılır etrafında olup bitenler,
kendi kendine derki kardeşim ne olacak bu dünyanın halı, bir şeyler yapmak
lazım bu gidiş nereye… Bu dünyada olup bitenlere birinin dur demesi gerekir der
ve sıvar kolları.
Yaş 25’tir. Aradan zaman geçer bakar ki koca
dünyada tek başına devede pire kalır. Mademki dünyayı kokten değiştiremem bari
ülkeme bir faydam olsun, uğraşır çalışır çabalar gecesını gündüzüne katar hiçbir
şeye etki edemediğini görünce bir oflar. Yaş 35 yolun yarısıdır. Bari der
yaşadığım il’de bir şeyleri değiştireyim. Her ne yaptıysa olmaz etrafında bir
elin parmakları kadar adam toplayamaz, yorulur artık bedenen yaş olmuştur 55.
Oldu olacak bari der bizim ihtiyar mahallemi ıslah edeyim de en azından gözüm
arkada gitmem. Oysa kimsenin umurunda bile olmaz. Dediği anlattığı her şey
doğrudur doğrusuna ama hem ihtiyarlık hem de yorulmuşluğun tesiri ile etkisiz
kalır, yaş olmuştur 70, ruhu da
yorulmuştur ihtiyar bedeni taşıyan ve düşmüştür yataklara bizim ihtiyar birde bakar
ki uğraşayım derken alem ile kendi dolmuş elem ile. Kendi adına, kendini
kurtarmak adına bişicik yapmamış oynadığı hep tribünlere. Kafa dank etmiş ve
pişmanlığın fayda vermediği o son anlarında keşke kendimden başlasaydım zaten
gerisi peşimden gelirdi demiş.
Okuyan herkesin soracağı ilk
soru şu sanırım neden anlattın kı bu hikayeyi. Kime sorsanız İslam’la müşerref…
-Ne var ne yok abi…?
Hani derler ya bir sor bin
ah işit. Başlar ne olsun eh işte ve peşinden gelir o okkalı soru…
-Ne olacak bu İslam aleminin
hali…?
-Ne olmuş abi İslam Alemine
?
-Daha ne olacak param parça
etmişler içine fitne tohumu ekmişler…
Gelde ayıkla pirincin
taşını. Öyle bir noktadan bakıyoruz ki kendi burnumuzun ucunda çıban halıne
gelmiş sivilceyi görmeden başkalarının yüzündeki, kızarıklığa merhem arıyoruz.
Kim bilir, bütün İslam Alemi’nin içinde bulunduğu bataklığı kurutacak güneş
bizim ufuktan doğar.
İslam Alemi’ne ilgisiz
kalmaktan bahsetmiyorum ama adım attığımız yerdeki bataklığın farkında olmaktan
dem vuruyorum. Biz kendi benliğimizde bir değiliz, mahallemizde, köyümüzde,
kasabamızda, ilimizde, ülkemizde, aynı safta namaza durduğumuz camimizde bile
bir değilizken bütün Alem-i İslamiyye’yi birleştirmenin hesaplarını yapıyoruz,
derdine düşüyoruz. Hele gelin bir kendimizden başlayalım. Bunu neden söyledim
derseniz, ramazan başladı ve her akşam teravih için camiye gidiyoruz hani,
üstelik namaz kılıyoruz saf saf cemaatle. Bazen en arkaya geçiyor ve bakıyorum
cemaate… Ne görüyorum biliyor musunuz? Dağılmışlığın,
bozguna uğramışlığın resmini… diyeceksiniz ki nasıl?
Çok basit.
Eskiden camilerdeki cemaati
bilenler vardır, hani fişlemenin olmadığı, kimsenin kimsenin namazına
karışmadığı dönemlerdeki cami düzenını veya anlatmıştır buyukler ben biliyorum
çünkü bizim köy camisindeki saf ve cami düzenini. EN ön saftan itibaren ip gibi
boy boy cemaat, yaşlısından gencine, herkes yanındakını en arkadaki amcalardan
biride çocukları gözetirdi… Şimdilerde müezzin mahfiline geçiyorum zaman zaman.
Aman Allahım o ne saf düzeni sadece gençler değil ihtiyarlarda. Biri safın bir
ucunda diğeri bir ucunda, biri ortaya durmuş namaza, birinin cemaatle hiç
alakası yok uzaktan yakından, orta safta bile boşluk var hacı amca hala diğer
safta namaza durmanın derdinde… Hayatlarında saf nasıl tutulur, cemaatle bir
safta nasıl namaz kılınır hiç görmemişler sanırsınız. Oysa aynı Müslüman vakit
namazlarına cemaate geliyor…
Manzara bu camilerde. Bunların
tabı sebepleri var.
Köyde, amca hacı fakat buna
rağmen diğer kişi ile dargın olduğundan oraya geçemezmiş. Eee orası boş kalsın.
Amcanın durumu bu… Genç yaşlıların arasına duramazmış orada sıkılıyormuş.
Şehirde, iki arkadaş veya grup halinde namaza gelmişler onlar biryerde
duracakmışmışlar, diğeri tanımadığı adamın yanına durmaktan çekinirmişmiş,
öteki çocuk yaramazlık yapar ben şoyle duruvereyim der, diğeri namaz biter
bitmez en hızlı şekilde camiden kaçabilmenin derdine düşüp en sona geçmiş…
Velhasıl camide durum bu
iken mahalle, mahallede durum bu iken kasaba, kasabada durum bu iken ilce ve
il’de, il bu acınası halde iken ülkede, ülke bu vahim halde iken de Alem-i
İslamiyye’de daha çok ama çok uzun seneler birlik ve beraberliği görmek hayal
gibi. Gibi değil hayal.
Vesselam…
Yorumlar