Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çok Görme Ey Yâr Visâlin

Resim

Bir Hikâye Yazayım Adını Siz Koyun

Resim
Herkesin mutlu olduğu bir hikâye...  Adını siz koyun yine de. Bir hikâye yazayım adını siz koyun, yağmurlu bir havada geçsin tek başına. Nazlı nazlı düşen, boynundan içeri girince hafif gülümsetip üşüten taneler olsun arkadaşı. Cinsiyetini de siz belirleyin. Bir sahil olsun yürüdüğü yer, bitmesin. Dalgaların kıyıya vuruşu rahatsız etsin. Her çıtırtı bir başka heyecan uyandırsın içinde, arkasından gelen ayak sesi bambaşka hayallere daldırsın. Bir hikâye yazayım adını siz koyun, bir adım ötesi hüzün... Eller kavuşmasın uzatıldığında tutulmak istenilen sevgilinin yüreğine. Özlem olsun, hasret olsun, yürek içinde yanan bir şûle olsun muhabbeti sevgilinin. Gece olsun. Karanlık, bir çığ gibi çöksün üstüne kahramanımızın yalnızlığında. Zor gelsin uzayıp giden Aralık geceleri ufkun balçığına saplanmışçasına doğmayan sıcacık yüzünü göstermeyen güneşin özlemiyle, yansın kavrulsun yüreği. Sabahına çıkarken en uzun gecenin gittikçe zifirileşen karanlığının kan çanağına dönmüş, akı kızıllı

Molla’nın İdamından Sorumlu Kim?

Resim
Sosyal medyaya bakıyorum herkes Bangladeş'i, Dünyayı, Avrupa’yı kınıyor kendine toz konduran yine yok. Problemi kaynağında arayan yine yok. Kendini hesaba çeken yine yok. Müslümanlar açıkçası yine ortada yok. Suçlu başkası yine. Suç Asya'nın hamisi! Avrupa'nın, Amerika’nın. Şikâyetimiz onlara, isyanımız onlara, kınamamız onlara. Peki, bizi kim kınayacak. Peki, bizi kim uyandıracak. Peki, bize kim sorumluluklarımızı hatırlatacak. Suç sadece Bangladeş'in mi, Avrupa mı kurtarmalıydı Molla'yı, Amerika mı engel olmalıydı idama. Şikâyet mercii Neresi olmalıydı. Yine klasik Müslüman mantalitesi çalışmaya başladı hurra herkes meydanlara ve hurra herkes camilere, üç gün sonra balık hafızası her şey sütliman. Ne garip değil mi. Şikâyet ettiğimiz utan diye nutuk çektiğimiz merciler ise ne acayip; Yahudi Filistinliyi öldürüyor Avrupa seyrediyor, Fransa orta Afrika'da katliam yapıyor Avrupa seyrediyor, Amerika Afganistan'da, Irak'ta katliam yapıyor Avrupa sey

Hiçbir Şey Yapmadık!!!

Resim
Onlar yılmadılar hiçbir zaman, batıl davalarında canhıraş gayret ettiler yapmadıkları tek şey çektikleri ya da çektiklerini iddia ettikleri zulüm karşısında edebiyat yapmamaktı. Peki, ne yaptılar. Ne yapmadılar ki. Örgütlendiler her şeyden önce, susmadılar, haykırdılar ciğerlerindeki nefes tükenene dek. Nerede onlar adına bir oluşum, bir hareket var hep birlikte birken bin olup batıl da olsa dava arkadaşlarının yanında yer aldılar. Copsa cop, suysa su, plastik mermiyse plastik mermi, gaz bombası hatta kimi zaman kim vurdu olsa bile kurşun yediler hep birlikte. Susmadılar batıl davalarının peşinde... Onlar Tanrı’ya sığınmadılar, hemen zor görünce Tanrım sen bizim yerimize mücadele et demediler Yahudiler gibi, mücadele ettiler Luther gibi... Sonunda başardılar batıl da olsa Allah çalışana çalıştığının karşılığını vermeyi vaat ediyor çünkü. Asıl olan çalışmak, gayret, sebat etmekti. Bizler ah bizler, ne yaptık dersiniz. En başta sustuk, sonra ayrıştık. Şeyhlerimizi, cemaatleri

Kıymetli Dostlarım

Resim
Formasyon Basın Açıklaması Sürecinde; Bir basın açıklaması nasıl yapılır, Basın açıklamasında Prosedür nedir, İnsanların yanlış bildiklerine saplandıkları ve öylece kaldıkları zaman neler olabileceğini, Yanlış bildiklerini insanların sorma ihtiyacı bile duymadan kendi doğruları ile ne hale gelebileceklerini, Çevremde ne tür arkadaş, dost, kardeş ve ilahiyat talebelerinin olduğunu, Okulda kendime dair olan yanlış ve doğru düşünceleri, Aslında bazı şeylerin edebiyattan ibaret olduğunu, Okulda çok muhterem adını sanını dahi bilmediğim kardeşlerim, dostlarım ve arkadaşlarım olduğunu, İnsanların ehliyetsiz olunca ne şekle büründüğünü, Taasubiyet ve birilerinin yönlendirmesiyle birilerini bir makama ya da bir liderliğe getirdiğinizde ne gibi fiyasko ve facialarla karşılaşabileceğimi, Aslında asıl olanın insanların adı önündeki unvanların çok da bir işe yaramadığını hatta bazen insanın başına dünya ve ahiret belası olduğunu, 5 vakit düzenli Namaz kılan bir insa

Kısa Hikayeler 1

Resim
Yalnızlığa Giden Yol Yeşille mavinin dans ettiği küçük bir kasabanın cömert güzellikli harika doğasında meraklı bir çocuk olarak dünyaya gelmiş, yokluğun ve yoksulluğun adını kendi koymamış lakin onlar da yakasını hiç bırakmamıştı İrem’in. Gözler biraz gökten çalınmış, biraz yerin yeşilliklerinden yeşille mavi arası buğday rengi tenine eşsiz ressamın usta fırçalarıyla yerleştirilmiş uzaktan fark edilmeyen, yakından göreni etkileyen bedeni cılız, yüreği kocaman ve şartların büyütüp de küçülttüğü fıkır fıkır bir çocuk... Yollar yıllara bedel bir ayrılış ayrılıyor ömürden bir bir seneler. Her farklı bir mecranın maceranın içine dalıp çıkarken ilkokul bitiyor ve hayatın zorlu merdivenlerinin daha ilk basamaklarında zorluklarla yüzleşmeye başlıyordu. İlkokul bitiyor diye sevinecekken getirilen zorunlu ortaokul hayallerine 3 yıllık bir rötarı da beraberinde getiriyor. Koskoca üç yıl daha küçük kasabanın tozlu yollarını adımlayacaktı. Seneler çok hızlı geçiyor büyüyordu İrem y

Huzur Evi

Resim
İsmiyle müsemma olsun isterdik, her giren huzur bulsun yapmacık olmasın, gözü arkada kalmasın. Belki de bu ismi koyanlar bunu düşünerek söylemiş olmalılar. Kimi huzurlu edebilir ki bir yabancının yabancı sevgisi? Yüzlerdeki izler, öne eğilen başlar ve bir şey yokken çatılan, çatık duran kaşlar; aslında her şeyi anlatıyor. Soğuk duvarlar ayna mı olmuş, biraz soğuk duruyor insanlar. Ya da evlatları depreşiyor göz sinemalarında  da gördükleri günlerden sebep biraz buruk, biraz dertli bakışlar. Ruh hali nasıl anlatılır bilmiyorum ama görevlileri düşünmeden edemiyorum. Korku diyarı. Hani karikatürler vardır tavuklar fırının önüne dizilmiş içerde kızaran tavuğu seyrederler yukarda da yazar: Korku Filmi. Gerçekten de öyle sanki. Her hali görüyorsunuz, yıllarca kahrını çektiği, yemeyip yedirdiği, saçını yollarına süpürge ettiği o görsün diye gözünden, o duysun diye kulağından, o yaşasın diye kendi organlarından feragat ettiği evladının bırakıp giderken arkalarından bakan mahzun, melü

Kendimizi Kandırma Aracı Olarak Tevekkül ve Hakikati

Resim
Fert ve toplumun başarısı tarihin her döneminde, unutulmaya yüz tutan değerler olan; azim, sabır, gayret, istikrar ve bütün bunların yerine getirilmesinin akabinde gösterilen tevekkül gibi kişinin moral ve heyecanını canlı tutan değerle orantılı olmuştur. Bu kavramlar ilk bakışta sadece dini birer kavramlar bütünü olarak anlaşılsa da bireyin geniş manada madde ve manevi bütün bir sosyal hayatını etkilediği bir hakikattir. Istılahı tanım olarak Tevekkül; Müslüman’ın Cenab-ı Hakk'ın her şeyden münezzeh, kuvvet ve kudret sahibi olduğuna inanarak, yapacağı işle ilgili adetten olan bütün maddi ve manevi çalışma, tedbir ve sebepleri yerine getirdikten sonra istenen sonucun elde edilmesi için Allah'a güvenmesidir. Buna göre; sıcak ve soğuktan korunmak isteyenin elbise giyinmesi; açlık ve susuzluğunu gidermek isteyenin yemesi ve içmesi, çocuk edinmek isteyenin evlenmesi, ürün almak isteyenin tohum atıp tarlayı sürmesi, ağaç ve meyve isteyenin fidan dikmesi ve kazanç sağlamak iste

Hamurumuzdaki Besmele

Resim
Hamurumuzdaki besmeledendir kim bilir ahlaksızlarla yola düşmeyişimiz ve ahlaksızlığı istikamet edinmeyişimiz. Daha körpe birer çocukken bir hadis-i Şerif kulaklarımızda çınlamaya başladı, sol elimize aldığımız kaşık bir bakış sonra sağa geçti ve ağzımıza giden lokmanın hemen öncesinde soru işaretleri ile dolu o bakış yine; nerde besmele? Meğer hepsi birer hadis-i şeriftenmiş “her işin başı besmele” olmazsa eğer besmele ketum olurmuş sonu işin. Böyle böyle büyüdük. Büyüdük de yürüdük. Şimdi koca koca adamlar olduk tabi bu başkalarının gözünde. Ya anne ve babaların...? Yine birer “hani besmele” diye bakışların altındaki koca ama küçük birer çocuğuz. Hep imrenerek bakmışımdır şu koca koca ninelere hatta orta yaşın her meşrepten kimselerine hatta öyleleri de var ki bırakırlar beni hayretler içinde her seferinde. Otobüs, minibüs, vapur, tren ya da diğer başka binekler hatta bankamatiğe giden eller ve dudaklar hemen titrer “Bismillah”. Bu ne güzellik efendim belki de çoğumuz bil

Çocuk olmak istedim bugün.

Resim
Hani çocuklar annelerinin şefkatini görmek için kirletirler üzerini ve temizletirler o kuş tüyü yumuşak, saba rüzgârından daha kucaklayıcı anne kalbine sığınarak. Sonra küser gider tam yemeğin ortasında görmek ister ki annesi ilgileniyor mu, ona yakınlığını gösteriyor mu? Koşar yağmurun altında, ıslanmak için değildir; şefkat şemsiyesinin altına gireyim diye. Üzerini açar uyurken ki annem öpsün ve örtsün diye. Soğukta sıkı sıkıya üzeri giyinik olduğu halde üşüyorum der, donduğunu söyler hatta öyle ki ellerinde eldiven parmaklarını üfler; annem sarsın nazik bedenimi ve ellerinden şefkat eli tutsun diye... Bugün çocuk olmak istedim: Yağmurda yürüdüm, sonra kendi kendime üşüdüğümü söyledim, bir dükkânın önünden geçerken vitrine, raflara bakıp bir şeyler almak istedim, üzerimi kirlettim, küstüm, yemek yemedim, üzerimi açtım attım yorganı battaniyeyi, ellerimi üfledim, ama gelen yoktu, saran, soran, kucaklayan, bir buse konduran, şefkat elini uzatan yoktu. Yoktu işte ağladığım h

Olabilirsin...

Resim
Çok yakışıklı olabilirsin, ya da çok güzel. Artistlere taş çıkartabilirsin, hatta muhitinde hiçbir hatip seslenemez sen varken ve öyledir ki hiçbir yazar senin kaleminin oynadığı yerde kalem dokunduramaz kâğıt üzerine, kaleminin ucundan çıkan ses karşındakine fırtına uğultusu gibi gelir. Hepsi bir kenara özde adam olmalı, insan olmalı... Sözü yetim, fiili öksüz kalmamalı. Namus olmalı dilinden çıkan sözleri. Haysiyetini on paralık etmemeli ahiret nimetleri yanında üç beş kuruş dahi kıymeti harbiyesi olmayan dünyalıklar uğruna. Hani dedim ya adam olmalı, insan olmalı. Dertli olmalı. Bazen karınca olmalı İbrahim'in ateşine koşan, Bazen yunus olmalı Yunus peygambere yüzen... Züleyha olmamalı nefsine yenilen, Yusuf olmalı şeytana galip gelen. Mesela Hz. Muaviye olmamalı siyasetin cilvesine yenik düşen, ya da Hz. Osman olmamalı kalbinin letafetinde kaybolan. Hz Ömer olmalı ya da Hz. Ebu Bekir bir orduyu etrafını çakallar sarma pahasına olsa bile doğrudan dönenlerin üzerine yolla

Duygusal Bir Deneme:

Resim
Bugün bir kağıt evin içinde süzülüverdi elime aldığım kalınca albümün içinden, bir oyana bir buyana, sanki istemiyordu gelmeyi, kaçar gibi, bir martının deniz üzerinde süzülüşü gibi süzüldü kaydı avuçlarımın arasından. Mavi halı sanki bir martının kanatları altındaki deniz gibiydi ilk bakışta satırlar karalı kağıdın altında sonra, ama sonra elime alıp gözüm satırlara ilişmeye başladığında ufuktan başlayan karartı batmak üzere olan güneşin gruptan koşar adımlarla uzaklaşması ve gündüzün yerini zifiri karanlığa bırakması gibi simsiyah yaptı odanın içini. Git diyordu sadece, bir defa karalanmış değildi tek sayfa kağıdın üzerine, defalarca defalarca yazılmış ve git diyordu... Yazıyı inceledim okurken bir taraftan eller o kadar titriyormuş ki yürekteki volkanik patlamanın etkisi parmaklarda deprem olarak çıkmış gün yüzüne ve zihindeki nefret satırlara galiz cümleler olarak dökülmüş. Bir şey fark ettim şüphe vardı sanki biliyor gibiydi yazıyı kaleme alan eller gitmeyeceğimi, git d

Şiir 2

Resim
Susmak Kıyına oturup yazsam şiirini, Kelimeler ifade edemez duygularımın hiçbirini. Sanma ki her şey konuşmaktır, yazmaktır, Derinde bir mana arıyorsan işte o da susmaktır.

Neden Korkuyoruz...

Resim
İnsan insanın kurdudur dediler bize daha ilkokul sıralarındayken. Kimse bize insan insanın yurduduru öğretmedi, öğretmedi derken sözle söylemedi demiyorum fiiliyle de tatbik etmedi. Neden korktular bilmiyorum gidecek koltuktan mı, yoksa olmayacak adı dahi duyulmayacak makamlardan mı, neydi bizim korkumuz. Gerçekten soruyorum neden korkuyoruz. Kader denen imanın şartına inanıyorsak, Allah'ın verdiğini kimsenin almaya gücü yetmeyeceğine ve onun aldığını da kimsenin geri getirme kudretine sahip olmadığına imanımız tamsa ve biz "Ey iman edenler iman edin" ayeti celilesinin muhatabı isek korkumuz neden. Ebu Cehiller karşısında Bilal-i Habeşi olmaktan ne çok korkar olmuşuz, yoksa Ebu Bekirler kalmadı diye mi bu korku ya da Mekke'nin dışında kuru taşın üzerinde yolun kenarında otururken Ebu Cehil geliyor diye köşe bucak kaçmayan Hz. Muhammed (S.A.V)'in cesareti sünnet değeri taşımıyor mu sarımsağın, soğanın, misvakın yanında. Yoksa onu bir tokatta indirecek Hz. H

Şiir 1

Resim
BUGÜN İSTANBUL Kara bulutlar çığlık atıyor bugün İstanbul Martılar çığlık atıyor bugün tepende, Kız Kulesi yalnız hiç olmadığı kadar bugün, Dalgaları bile kabul etmiyor misafirliğe. Herkes küs sana vefasız bugün İstanbul, Tepelerindi buluşturan kalpleri serinliğinde, Çamlıca hiç olmadığı kadar sıcak bugün, Rüzgârları da kabul etmiyor serinlemeye. Boğazında kalmış sanki gemiler İstanbul, Geçiremiyor Karadeniz’in serin suları, Serin sularındı oysa sevgilileri buluşturan, Bir kıyından uçar gibi giden sandallar diğerine. İstanbul. İhsan KOÇ  14.09.2013

Eğitim Camiasında Gariplikler

Resim
Ne hale geldiğimizi uzaklarda arıyoruz ve ne hale geleceğimizi. Çok uzağa gitmeye gerek yok ne hale geldiğimizi ve geleceğimizi eğitim camiamız çok net fotoğraflıyor hem de megapixel değil gigapixellik bir netlikle. Liselerden başlayalım; eğitim camiasının her köşesinde görev yapmış ve halen bu işin içinde daha net tabirle sahada olan bir müdür ile konuşmamızda geçen ilginç detaylara yer vermek istiyorum. “43 kişilik öğretmen kadrosunun iş kaybını hesaplarken 1800 güne gelince artık dayanamadım bıraktım” diyor müdür bey. Biraz daha irdeliyoruz konuyu “dürüst değiliz” diyerek başlıyor konuya. Nedeni ise yine hocadan “bizim okullarda 19 Mayıs itibari ile artık tatil havasına sokulmaya başlanıyor öğrenciler tabi bunun akabinde öğretmenler de giriyor ve kafadan 19 Mayıs itibari ile okulda dersler önceki aylara göre artık bitti havasına sokuluyor. Bu tarihten itibaren tatil başlıyor” diyor ve ekliyor; “olmayan öğretmenler, boş kadrolar ve bütün bunlarla birlikte haziranın yarısında ta