Eğitim Camiasında Gariplikler
Ne
hale geldiğimizi uzaklarda arıyoruz ve ne hale geleceğimizi. Çok uzağa gitmeye
gerek yok ne hale geldiğimizi ve geleceğimizi eğitim camiamız çok net
fotoğraflıyor hem de megapixel değil gigapixellik bir netlikle.
Liselerden
başlayalım; eğitim camiasının her köşesinde görev yapmış ve halen bu işin
içinde daha net tabirle sahada olan bir müdür ile konuşmamızda geçen ilginç
detaylara yer vermek istiyorum. “43 kişilik öğretmen kadrosunun iş kaybını
hesaplarken 1800 güne gelince artık dayanamadım bıraktım” diyor müdür bey. Biraz
daha irdeliyoruz konuyu “dürüst değiliz” diyerek başlıyor konuya. Nedeni ise
yine hocadan “bizim okullarda 19 Mayıs itibari ile artık tatil havasına
sokulmaya başlanıyor öğrenciler tabi bunun akabinde öğretmenler de giriyor ve
kafadan 19 Mayıs itibari ile okulda dersler önceki aylara göre artık bitti
havasına sokuluyor. Bu tarihten itibaren tatil başlıyor” diyor ve ekliyor; “olmayan
öğretmenler, boş kadrolar ve bütün bunlarla birlikte haziranın yarısında tatile
çıkıp 3 ay hatta kimileri 4 ay boyunca okula uğramayan belki de okul
açıldığında okulun yolunu sorarak bulan öğretmenlerimiz var” diye dert yanıyor.
Karşısında muhatap bulamayan öğrenci ne mi oluyor?
Gelelim
Üniversitelere; Biraz garip içinde bulunduğum camia itibari ile konudan
bahsedeyim. Yukarıda bahsi geçen lise tiplerinden mezun olan öğrenciler son sene
gazıyla iyi bir üniversiteyi de tutturabiliyor bunun örnekleriyle dolu
fakülteler. Hani şehrin yuttuğu çocuklar, şehre gelince kaybolan kişilikler
işte bu tipler. Son sene gazının bir yerlere taşıdığı yapay zekâlar. İlahiyat fakülteleri
de ne yazık ki en fazla nasibini alanlardan biri bu kahrolası mirastan. Deneme yanılma
yöntemi sadece MEB’de var zannetmeyin YÖK’te aynı.
-Nasreddin hoca öküzle çift sürüyormuş koca
öküz sağa sola yalpalayıp sabanı zorladıkça hoca küçüğe vuruyormuş. Oradan
geçen biri demiş ya hoca kusuru eden büyük ne diye küçüğe vurursun, hoca
yapıştırır cevabı küçük düzgün dursa büyük yoldan çıkmaz.
Bu
fıkrayı gelelim konumuza yormaya MEB adam gibi kurum olsa YÖK adam gibi bir
kurum olur kanaatimce. Küçüğün oynaklığı büyüğü de oynak yapıyor.
Gelelim
öğrenciye; bir ders seçim furyası var iyi mi kötü mü, neye göre iyi neye göre
kötü halen karar verebilmiş değilim. Şundan eminim ki adaletsizliğin daniskası.
Köşeyi ilk tutan malı götürüyor, sisteme hocası ve dersi ilk düşen istediğini
alıyor son düşen, sistemi donan, bu sisteme yabancı olan, interneti yavaş olan,
bilgisayarı eski model olan yandı. Onlar sona kalan dona kalır özdeyişi ile
özdeş-leş-iyorlar bilgisayarlarının başında saatlerce hatta günlerce.
Daha
garip olan öğrenci diyalogları yazının asıl konusu burası, bir öğrenci soruyor:
Falanca
hoca nasıldır, cevap geliyor, şu şu şu şekilde bir hocadır,
Sınavı nasıldır, notu nasıldır, çok yerden
sorumlu tutar mı ve zurnanın zırt dediği yer devamsızlık konusu ne alemde,
devamsızlık? Devamsızlıktan bırakır mı? Dikkat eder mi?
Cevaplar
geliyor;
Sınavı
kolaydır, çok yerden sorumlu tutmaz, devamsızlık konusu da eh işte idare eder.
İşte
bu diyor ve tam istediği hoca...
Sınavı
zordur, kolay beğenmez, sorumluluk alanı fazladır, devamsızlık ise hiç
affetmez... Cevabını aldı mı aman Allahım durun hele ben yaklaşmayım o hocaya.
Ele
gurban derler adama sen ne biçim talebesin, birinci cevaptaki hoca ne biçim
hoca. Sen yarın bu milletin önüne geçeceksin, ya da kıytırık bir sınavdan geçip
bu milletin geleceği olan çocukların önüne öğretmen olarak çıkacaksın ne aldın
ki ne vereceksin. Ne okudun da neyi anlatacaksın, hangi projede yer aldın da hangi
projeyi yöneteceksin, hangi projeyi hazırladın da hangi projeye danışmanlık
yapacaksın?
Derste
çok bir şey anlatmayan, sınavı kolay olan sorumluluk alanı çok olmayan, devamsızlığa
da dikkat etmeyen bir hocanın elleri arasından çıkan, talebe değil öğrenci
hatta ondan da aşağıdır. Artık üniversiteler de tost yeyip test çözen tosuncuklar
okulu olmaya başlıyor. Düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan, akletmeyen, tefekkür
etmeyen ama bütün bunlara rağmen tevekkül(!) eden bir tosuncuk nesil... Hazır
olun bu balonun patlamasına az kaldı. Bakanın biri demişti İlahiyat Fakültesini
bitiren işsiz kalmaz evet haklı işsiz kalmaz ama hakikate ulaştıran yolun
işleri işçisiz kalır.
Eğitimdeki
seviyesizlik, boş vermişlik, tutarsızlık, dikiş tutmazlık, deneme tahtasına
dönmüşlük bir saatli bombayı hatırlatıyor bana. Saat tik tak, tik tak işliyor.
Patlamasına az kaldı düşünceme ve sezgilerime göre. Ama bu patlama birkaç kişi
ile sınırlı kalmaz bir ülkeyi bataklığın acı karanlığına sürükler.
Maazallah.
Vesselam.
Yorumlar