Sorun YÖK'te mi, MEB'te mi? Sorun Nerede?

Malum olduğu üzere YÖK ani bir kararla merkezden İlahiyat Fakültelerinin müfredatına müdahale ederek akli ilimleri kısıtlama yoluna gitti. Yazılanlar çizilenler derken ortaya onlarca görüş, bildiri hatta ilahiyat hocalarından YÖK’e kesin uyarı niteliğinde açıklamalar çıktı.
Ülkemizde eğitim problemi diye bir problem var artık bu ayın on dördü gibi gece karanlığında görünür oldu. Milli eğitimin her yıl değiştirdiği sistemler bunun en bariz örneği. Yalnız asıl problem ne yazık ki kökenine inilerek problemin çözüme kavuşturma girişiminin olmaması, hep halının altına süpürülen çöp misalli birikiyor, sonuç ne olacak hep birlikte göreceğiz.
Söylentilere göre YÖK İslami ilimler hususunda öğrencilere yeteri kadar birikim kazandırılamadığı ve kafa karışıklığı ortaya çıktığı düşüncesi ile bu kararı almış. Bu durum şunu gösterir Van depreminde yıkılan bir otel vardı, Bayram Otel. Görüntüsüne baktığımızda dışı itibariyle daha bir yıl önce tadilattan geçmiş ve milyarlarca para harcanmış sanki yeniden yapılmış hale getirilmişti. Oysa depremden sonra anlaşıldı ki dışı makyajlanmış içi ise kof. İlahiyat fakültelerine yukarda bahsettiğimiz gerekçe ile bu müfredatı dayatmak aynen Bayram Otel hikâyesine benziyor. İlahiyat Fakültesine temel teşkil eden İmam-Hatip Liselerinde ne kadar eğitim boşluğu olduğunun bir ispatı niteliğinde. Hatta MEB’in beceriksizliğini kapatmaya çalışıyorum dedi bu çalışmasıyla YÖK.
İmam-Hatip Liseleri Lisans için Üniversitelere talebe yetiştirir. Bu yetiştirdiği talebeye, yapılacak gök delen için yapılan temel çalışması misali bir temel atar ve bu temel ne kadar sağlam olursa lisansta o temelin üstüne yani öğrencinin birikimine o kadar fazla inşa çalışması yapılabilir. Üniversiteler temeli atılan binanın içinde ve dışında uzmanları tarafından dekorasyon çalışmasının ve bir kuruma has mimarinin ortaya çıkarıldığı yerdir talebeler için. Temeli çürük bir yapı birkaç kat çıkılınca sallanmaya sonrasında ufak bir esintide yıkılmaya mahkûmdur. İmam-Hatip Liselerinde atılan bu çürük -ki çünkü buralarda bile derslere alakası olmayan kişi ve kişiler giriyor bundan sebep- temele ne kadar YÖK tarafından makyaj yapılırsa yapılsın bir sonuç elde edilemez. İmam-Hatiplerde sağlam atamadığın temeli sağlamlaştırmaya çalışmak son asrın bina güçlendirme diye ortaya çıkan İnşaat sektöründeki rant dünyasının bedbahtlığına düşmek gibi bir şey. Güçlendirme yapılan binalarda bu dediğimin ne anlama geldiğini görebilirsiniz.
Korku dünyası işin bir başka yönüdür. İlahiyat Fakülteleri daha doğrusu üniversiteler çekirdeğe yerleştirilmiş nüveleri yeşertmek ve onlardan koca çınarlar yetiştirmek için kurulmuş uzman şahsiyetler ortaya koyma iddiasındaki kuruluşlardır. Bu çekirdeğe nüve İmam-Hatiplerde ve İlköğretimde yerleştirilir. Yapılan bu müdahale adeta sahada olanlara siz bu işi beceremiyorsunuz diyen masa başı ulemasının bir dayatmasıdır. İlerde ortaya çıkacak problemler ise bu masa başı direktiflerin acı faturası olacaktır.  Açıkçası kendilerine sorulmadan ve danışılmadan dayatılan bu müfredat sahadaki eğitimcilere bir hakaret niteliği taşımaktadır.
Düşülen hata: Yapılan bazı açıklamalarda Osmanlı Devletinin son dönem eğitim anlayışına atılan çamurlara rastlıyoruz gözden kaçırıyoruz ki Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde yetişen âlimlerin seviyesine bugün her şeye rağmen yetiştirilen talebelerin çıkması imkansız. Bunu hem hocalar itiraf ediyor hem de biz görüyoruz.
İkincisi ise doğudaki medreselere atılan çamur ve ötekileştirme savları. Bu kritik süreçte üstelik akademik kariyer sahibi hocalar tarafından yapılan ve doğuda bulunan medreseleri burnunun ucunu görememekle suçlayan ve gündelik yaşantıları ile fikir dünyalarına uzatılan dil kurumlar arası çatışma ve birbirlerini karalama tartışmalarını doğurur. Kendi dünyamıza sahip çıkalım derken başkalarının dünyasını pisletmek İlahiyat camiasına leke sürmektir. Özgür düşünce diyorsak başkalarının özgür düşün dünyasına saygı duymakla yükümlüyüz. 
Üçüncüsü ise Asr-ı Saadet ile bu günü karşılaştırırken düşülen hata. Felsefe onlar zamanında olmamasına rağmen ne kaybettiler gibi bir düşünce İlim dünyasının 1400 yıllık geleneğine konuşmuş bir bombadır. Fötürlü amcanın “Türkiye’de petrol vardı da biz mi içtik” dediği gibi ifade edecek olursak “sahabe döneminde felsefe vardı da onlar mı okumadı. Oysa Peygamber (s.a.v) Yemen’e vali gönderirken Muaz b. Cebel’in “O zaman, kendi görüşüme göre ictihad eder, hüküm veririm!” demesi üzerine Peygamber Efendimizin, “Allah’a hamdolsun ki Resûlullah’ın elçisini, Resûlullah’ın râzı olduğu şeye muvaffak kıldı!” buyurarak sevincini dile getirmesi düşünmenin akletmenin önemini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır.
Eğer felsefe bir düşüme disiplini ise Hz. Ömer’in hayatından, Hz. Ali’nin hayatından ve Hz. Osman’ın hayatından hatta en yakın şahsiyet olarak Hz. Peygambere Hz. Ebu Bekir’in hayatından onlarca örnek verilebilir.
Peki ne yapılmalı:
Kaş yapalım derken göz çıkarmanın bir anlamı yok kaş gözü korumak için vardır olmayınca göz neyleyelim yay gibi kaşı. Kendi alanımızı koruyalım ihya etmenin yollarını zikredelim derken başka alanlara dil uzatmak hataya düşmektir. Bu problemin çözümü eğitim-öğretimin gözesini teşkil eden İlköğretim ve İmam-Hatiplerde yatmakta.
Öncelikli olarak:
ü  İlköğretim ve diğer liselerde verilen Siyer ve Kuran-ı Kerim derslerini işinin ehli liyakat sahibi kişilerin vermesi sağlanmalı. Bu da İlahiyat Fakültelerine getirilen kısıtlamaların ortan kaldırılmasıyla mümkündür.
ü  İmam-Hatip Liselerinde İlahiyatta verilen İslami ilimlere temel teşkil eden iskeleti sarsılmaz hale getirecek sağlamlığa kavuşturacak şekle sokulmalı. Hadis, Tefsir, Kuran-ı Kerim, Siyer, Hitabet, Kelam gibi ilimler burada sağlam bir zemine oturtulmalı. Bu da yine işinin ehli bir eğitimci kadrosu, yapboza dönmeyen, sahadaki kişiler tarafından ihtiyaca göre hazırlanmış müfredat ile mümkün.
ü  DİKAB bölümleri kapatılarak ilahiyat müfredatına tabı kılınmalı.
ü  Liselerde verilen derslere ek İlahiyata temel teşkil edecek okumalara yönlendirilmeli gerekirse bunun için bir proje geliştirilmeli.
ü  Kuran-ı Kerim’den zihni dolgunluk sağlayacak şekilde ezber yapmayan belli bir miktar hadis ezberlemeyen, belli başlı kitapları okuyup kavrayıp sunumlandırmayan hatta tez yazmayan öğrenci İmam-Hatip Lisesinden mezun edilmemeli.
ü  Diyanet camiasında görev alabilecek yetkinlikte vazifeye dair bilgi ve becerisi olmayan yapılacak yoklama sonucunda o yeterliliği alamayan öğrenci mezun edilmemeli.
ü  İlahiyat Fakültesine gidecek öğrenciler için İmam-Hatiplerde özel sınıflar oluşturularak buna yönelik ağırlıklı bu dersler verilmeli. Aynı program bütün okula dayatılmamalı.
ü  İlahiyat Fakültelerinde ikili eğitim kaldırılarak derslerin yoğunluğu artırılmalı ve araştırmaya geliştirmeye yönelik faaliyetlere ağırlık verilmeli.
ü  İlahiyat Fakültesine giren öğrencilere hazırlık Arapça dersi ülke dışında Arap Ülkelerinde verilmeli veya Hazırlık Arapça, hiç Türkçe konuşmayan kişilerle tamamlatılmalı 4-5 aylık pratik için Yurtdışı seyahati yaptırılmalı.
ü   İlk seneden itibaren kadim medeniyetin eserlerine dair arşiv taraması yaptırılmalı gerekirse her öğrenci belli periyotlarla kütüphanelerde zorunlu stajyer yapılmalı.
ü  İlk seneden itibaren başlayarak her sene bir tez hazırlatılmalı.
ü  İlahiyat fakültelerinde rehberlik ve kariyer gelişim servisleri açılarak maksimum kullanımı sağlanmalı.
ü  Dönemlik anket çalışmaları yapılarak eksik kalan yerler bir sonraki döneme giderilmeli ve talebeye ilmi doygunluğu yaşatacak bir ilim vadisi oluşturulmalı.
ü  Türkiye’de her bölgeye ilim vadileri yapılmalı ve farklı ülkelerden gelenler ile Türkiye’den farklı bölgelerden gelenleri buluşturmak suretiyle ilmi münazaralar yapılmalı.
ü  İlahiyat fakültelerinde zorunlu okunması gerekli kitap katalogları oluşturulmalı.
ü  Toplumun içinde İlahiyat talebelerini aktif ve teyakkuzda tutacak projeler geliştirilmeli.
ü  Diyanet İmam-Hatip ve ilahiyatlarda projeleriyle aktif rol almalı.
Sözün özü; merhum Mahmut Celalettin Ökten [Celal Hoca] (1882-1961)'nın deyimiyle  "Asrın ihtiyaçlarını müdrik, Doğuyu ve Batıyı bilen münevver, aydın desinler diye dinden taviz vermeyen, dindar desinler diyede dinden taviz vermeyen, tavizsiz fakat müsamahakâr bir gençlik..." yetiştirmek için bütün gayretler. 
Gayret bizden muvaffakiyet Allah'tan.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karınca Bedduası

Kıymetli Dostlarım

İtiraf