Vakit yorulma vakti...

Hani bismillah denir ya her işin başında besmelemiz mi eksik yoksa besmelemizde mi var bir eksiklik. Her talebe kendini bir hedefe ama basit değil kilitlese ve bu hedefleri doğrultusunda bir yerleri, birilerini rahatsız etse hatta o kadar ki artık dayanılmaz hale getirse o kadar çok şey değişir ki. Herkes birileri yapıyor zaten diye bakıyor. İslami camia şuna kilitlenmiş; hükümet bizden ve bizim adımıza zaten mücadele ediyor. Aslında buz dağının görünmeyen yüzü hiçte öyle değil. Vakit yorulma zamanı dostlar. Vakit beyin yorma kafa patlatma beden terletme zamanı. Sallabaşı al maaşı, bir camiye hoca bir hanımefendiye koca olma zamanı değil. Bir yerleri bedenimizle yapamıyorsak fikirlerimizle fethetme zamanı. Bu da maalesef ceviz kabuğunu doldurmayan uğraşlarla olmaz. Soran, sorgulayan, okuyan, okuyanların peşinde olan ve ilmi ihtiyaç hissetmekle olur.
Yeni gelen kardeşlere lütfen keremen, mezun olmak üzere olanlar ve mezun olmasa bile üst sınıfta olanlar, duruşunuzla, fikirlerinizle, tecrübelerinizle, yönlendirmelerinizle, okumanız ve tavsiyelerinizle yardımcı olunuz. Yaşadığınız keşke yapmasaydım dediğiniz şeyleri onların zihinlerine adeta çivi gibi çakınız. Artık kuş tüyü koltuklarda oturma vakti olmadığını ülke ve ferd bazında etrafımızda cereyan eden olaylardan anlamak zorundayız, eğer anlamıyorsak bir yerlerde bir zafiyet var, bir problem eksiklik ya da bütün ruh ve bedenimizi sarmış ağır bir gaflet var demektir. Ne olur kendimize gelelim. Ne olur ölü toprağını silkeleyelim, Ne olur kış uykusuna yatmış yılan misali uyuşuk olmayalım güneş var etrafta biraz gözlerimizi açalım. Ne olur kendimize dönelim... Çünkü herkes şunu diyebilmeli kendi nefsine:
Ben Yahya Kemal Beyatlı’nın deyimiyle Kökü mazide olan ati,
Geçmişini unutturmaya çalışanlara inat köklerine sımsıkı sarılmış, geçmişinden aldığı feyzi geleceğe günün şartlarına uygun değerlendirerek taşımaya gayret eden,
Mehmet Akif Ersoy’un deyimi ile Asım’ın nesli, namusunu çiğnetmeyen atama yaraşır değerlerini çiğnetmemeye adanan bir ömrün sahibi,
Necip Fazıl Kısakürek’in deyimi ile inanmış dört adamdan biri, sermayesi bir namazı, bir duası, birde eski seccadesi, hepsi hepsi bu kadar olan davasına inanmış,
Zulmü alkışlamamaya and içen, zalimi asla sevemeyen, gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövmeyen, biri ecdadıma saldırdı mı, boğmayı boğulmayı görev bilen, boğamazsın ki diye serkeşlik edenlere hiç olmazsa yalakalık yapmayan ve yanından kovan,
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapmayan ve yapmamayı şiar edinen,
Hele hak namına haksızlığa ölse tapmayacak bu yolda ölümse onu dahi göze alan, doğduğundan beridir, istiklale âşık olan, altın lale de olsa tasmayı kabul etmeyen etmeyecek olan, yumuşak başlı olmayı şiar edinen ama asla uysal koyun olmayan, kafası kesilse dahi boynunu çektirmeyecek olan, kanayan bir yara gördü mü ta ciğeri en derinden yanan, onu dindirmek için her türlü zulmü göze alan...
Adam aldırma geç git! diyemeyen aldıran, çiğnenmeyi gerekirse çiğnemeyi ve hakkı tutup kaldırmayı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebi’nin emri olarak baş tacı yapan, zalimin azılı düşmanı olup hangi meşrep ve mezhepten olursa olsun mazlumu seven,

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmayı alçaklık sayan biriyim... diyebilmeli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karınca Bedduası

Kıymetli Dostlarım

İtiraf