Hatırlananlar ve Hatıralar
Bazen yüreğini sızlatmak kendine
gelmek için ışığa koşan kelebek gibi koşarsın hatıralara... Bir kıyısından o
bakarken denizin, bir kıyısında sen sessizce. Hani demiştim ya aynı hilale
baktığını düşünmek bile acı verir bazen, öyledir hakikaten. Öyleymiş hakikaten.
Şimdi o akşam ahtapot gibi bedenini saran kara bulutlarla mücadelesinde
kızarmış, kanlar içinde kalmış gibi neden yorgun düşüp sonra kaybolup gittiğini
yeni anlıyorum hilalin.
Martıların kanat vuruşundaki
hışırtının, denizin oturduğum kıyıyı adeta kendisinden bir parçayı almışım da
vermiyormuşum gibi sert vuruşlarla dövüşünün sır perdesi daha da aralanıyor
zihnimde. Bulutlar dağılmıyor günlerdir şehrimin üstünde, yorgun yüreğim biraz
daha yoruluyor ve biraz daha bitap düşüyor eski olsa da kadim hatıraların
arasından sızan yakıcı güneş ışığının altında. Can çekişiyor sanki bir yerde
benden bir parça, elini uzatıp kavuşamadığı denize hasret gözlerini yummakla
son nefesini veren dünyadaki rızkı daha başlamadan tükenen Caretta caretta
yavrusu gibi.
Gözler arıyor değil mi, göz
bulamıyor bazen sevdiğini ama kalp seni çekiyor götürüyor kulağını koyduğu
yastığın sebepler vasıtasıyla dokunduğu duvarın dibine kadar. Dayanmıyor bazen
yürek gözler yaş yerine kuruyan yaş çanaklarına kan dolduruyor akmıyor ama
akmıyor, kan da akmıyor, yaş da... Sadece yakıyor, tuz ruhu dökülmüş gibi
yanıyor, gözler yuvasında dönüyor ama tıpkı yağı tükenmiş disk misali ateşler
çıkartarak.
Kız kulesinden bir martı uçuyor
karşıya uzağa değil hemen Eminönü’ne; gelmiyor, sanki biri tutmuş kanadından da
göndermiyor geri. Bir serseri çıkıyor vuruyorsun bir omuz vermiyor tepki, o da
mı anlamış ne, azabın çekilmez olsun der gibi hayalete eş bir eda ile yüzüme
bile bakmadan süzülüp gidiyor, belki de içinden diyor susadın mı diye; ölüme...
Susamak mı o da ne kelime; uçsuz
bucaksız çölde yolunu kaybetmiş Kutuplu gibi.
Yorumlar