Kazanırken Kaybedilen Bir Değer; Gelecek



Yaklaşık 1 aya yakın süredir köydeyim uzun bir süreden sonra havası temiz, gürültüden uzak ve serin bir ortamda Ramazan Orucu’nu tutma fırsatını değerlendirmek istedim.
Hani derler ya ne umarsın ne bulursun. Aslında umduğumla bulduklarım arasında çok fark yok ama beni şaşırtan bazı noktalar var. Çocuk olduğumuz dönemdeki Ramazan Ayı ile bugun Ramazan Ayına bakış açımız, onu değerledirme şeklimiz, Ramazan Ayı’nın çocukken verdiği his ile yetişkinken verdiği his tabiî ki farklı. Herkesin malumudurki çocukluk dönemindeki Ramazan bugüne değişilmez.  
Beni şaşırtan bu değil hemen buradan bakmayın, asıl şaşırdığım nokta köyde çocuk yetiştirmeye ürün yetiştirmekten daha fazla değer verilmiyor olması. Neden diye merak edenler olduğunu biliyorum çünkü ben bile kendi kendime bu cümleyi kurduğumda merak ettim. Nasıl yani diye… Çiftçi tarlaya buğdayı, pancarı, sebzeyi eker, meyveyi diker geçen zaman içerisinde zaman zaman onun kontrolünü yapar. Mesela buğday eker, onun hertürlü bakımını yapar buna rağmen soluk ve cansız duruyorsa gider bir ziraat mühendisine danışır buğdayının durumunu anlatır ve bir tavsiye bekler verilen tavsiyeyi de harfiyen uygular, hava eğer yağışlı gitmiyorsa anlaşıldı yine bu yıl samandan mahrumuz kaygısına düşer… Bu durum pancarda da böyledir. Yaprakları vaktinden önce sararmaya başlayan pancara hastalık düştüğüne fark eder ve hemen ziraat mühendisinin yolunu tutar onun tavsiyeleri çiftçi için kurtarıcıdır çünkü rızkı hastadır. Meyve üreticiside aynı… Uzatmak istemiyorum böyle sıralayıp daha çoğaltabiliriz…
 Oysa bir çocuk yetiştirmede durum hiçte tarladaki mahsul gibi değildir, çocuk kazanılır belli bir yaşa geldikten sonra artık aile sanki ona karşı bütün sorumluluklarını yerine getirmişçesine sokağa salıverir. Çocuk okula gider problemlidir, hoca aileyi uyarır cevap hazırdır;
-O daha çocuk büyüyünce yapmaz…
Çocuk sokakta ağza alınmayacak küfürler eder, şikayet gelir cevap yine hazır.
-O daha çocuk amcası, et bakıyim oğlum amcana bi küfür!!! Aslanım be…
Çocuk artık çocukluk döneminden çıkmaya başlamıştır ve şikayetlerde aile cihetinden ayyuka çıkmıştır. Çocukluk döneminin verdiği rahatlıkla ne laf dinler ne söz. Çünkü kendince haklıdır. Aslında kendince değil çocuk gercekten haklıdır. Çünkü ailenin buğdaya pancara, sebzeye, meyveye verdiği değeri, onlara bir hastalık düşünce gösterilen uğraşı, kapıdaki inek hasta olunca hissedilen kaygıyı kendi için hiç hissetmemiş. Küfür edince aslında sararan bir pancar gibi kendi ile ilgilenilseydi, yaramazlık yapınca sebebi araştırılıp bir ziraat mühendisine gidildiği gibi birine danışılarak bir tedbir alınsaydı, dertli göründüğünde hububatın ve ahırdaki hayvanların yolunun gözlendiği gibi kendisinin derdi ile dertlenilseydi hersey çok daha farklı olacaktı…
 Ne yazık  ki öyle olmadı, her şey maddi gelir olarak görülüp bir çocuğun geleceğinin en buyuk kazanım en buyuk gelir olarak görülmediğinden çocuk boş verilip onun yerine hububatın gözü budaktan sakınılır oldu. Olan aileye oldu. Bırakılacak en büyük miras olan güzel ahlakı çocuguna miras bırakamadığı gibi 5 tane çocuga paylaştırılan araziden düşen 5’er dönümlük miras ile bir neslin hem dünyası hemde ahireti karartıldı.
Peki bunun zararını kim çekecek. Sadece aile mi? Sadece köy mü? Sadece kasaba mı? Sadece il mi? Bence bunun zararını ülke olarak hepimiz çekeriz.
He şehirde de bundan farklı sanmayın durumu aynı şeyleri şehirler içinde oranın şartlşarında düşünebiliriz…
Vesselam.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karınca Bedduası

Kıymetli Dostlarım

İtiraf