Zamanın Şartlarından İstifade



Bir zamanların kaçış alanı olan imam-hatip liseleri toplumun dejenere olduğu, moda adı altında yozlaştığı Kuran ve Sünnet kültürünün neredeyse sözde kaldığı günümüz hayat alanında İmam- Hatiplilerin ve İmam-Hatip ruhluların eksikliği hatta yokluğu bütün çıplaklığı ile kendini göstermeye başladı.
Geçmişten geleceğe şöyle bir fikir seyahati yaptığımızda sorumluluklarımızdan vazgeçip heva ve heveslerın girdabına her dalışımızın bizi çıkmaza sürüklediğini fark ederiz. Aslında her şey ayan beyandır, anlayana ve anlamak isteyene. Kur’an ve Sünnetten kopuş vardır yediğimiz her darbenın köşe başlarında. Rahmetle yad ettiğimiz geçmiş imam-hatip okulları ve onun her şeyinden feragat edecek kadar asil hocalarını bugun bulabılene aşk olsun diyecek kadar acınası durumdayız. Hatanın hepsini okullara ve onun günümüz şartlarında çırpınan kanadı kırık hocalarına yüklemek tabiî ki haksızlık olacaktır, kendimizede bir sorumluluk payı çıkarmak ve bu acı gercekten pay almak zorundayız, hatalarımızı görerek, düzeltme ve düzelme eğilimi göstererek ve amansız kaybettiğimiz değerlerimizi yine anı bir silkinişle tekrar elde edip içselleştirerek.
Tamda bu noktada bize şartların ne verdiği değil bizim mevcut şartlardan ne kadar istifade edebilme özverimiz olduğu devreye giriyor. Biz mevcut şartlardan en azami istifade için ne kadar çaba sarf ediyoruz. Biz içinde bulunduğumuz şartlardan ve ortamdan ne istiyoruz ve bu isteklerimiz doğrultusunda hangi çalıma prensiplerini, yoğunluğunu benimsiyoruz asıl önemli olan bu. Okulumuzn hocalarımızın bize ne verdiği değil bizim onlardan ne istediğimizdir asıl olan. Yokluğun adeta edebiyat halını aldığı geçmiş günlerde ecdadın imkânsızlıklardan ne derece yoğun özveri ile istifade ederek, şikâyetleri gelecek nesillere anlatmak üzere rafa kaldırıp günün yok denecek kadar az olan olanak ve imkânlarından yola çıkıp adeta küllerinden tekrar meydana getirdikleri bu cennet vatanda bize sorumluluk pastasından ne buyuk bır pay düştüğünü azıcık bır tefekkürle idrak edebiliriz.
Kendi egosu ile obezite olmuş nefislerimiz artık bir kenara bırakmamız gerek, ümmeti düşünüp sorumluluklarımızı ona göre omuzlamamız gerek. Görevden sorumluluktan kaçan değil sorumluluk ve görevi talep eden olmamız gerek. Her şeye kusur değil kusuru olsa da en iyi ve en azami şekilde istifade etmemiz gerek içinde bulunduğumuz şartlardan, şikâyet etmeden ama daha iyisini araştırmayı ve bulabılme ümidini asla kaybetmeden.
Sosyal medya ah sosyal medya adı sosyal olup asosyal nesil yetiştirme fabrikası olan medya her yönü ile tam bir felaket tellalı olan medya. Dengeyi bir türlü tutturamadığımız bır hastalık halını alan sosyal medya hastalığı daha doğrusu hayatımızdakı birinciller ile ikinciller arasındakı seçımı yapamama dengeyi bır türlü kuramama hastalığı. Öyle bir hale geldik ki namazı kılıp duayı sosyal medya aracılığı ile Allah’a yolar olduk. Öyle bir hale geldik ki internet ve sosyal medyada paylaşım olmaksızın duaların Allah’a ulaşmayacağı izlenimi ağır basar oldu. Namazı nasıl selamlayacağımızı ve camıden nasıl çıkacağımızı, evın yolunu katedip, odamızın kapısını hızla nasıl açıp sosyal medyada kaç yeni beğeni, kaç yeni takipçi olduğunu  görmkle bozduk ruh dünyamızı akıl sağlığımızı öyle bir hale geldik ki yeni paylaştığımız bir şeye eğer beğeni yoksa en yakın dostumuza sitem eder olduk. İmam- hatipli olmak, imam-hatip ruhlu olmak bu değildir.
Neyi nerede arayacağımız hayatın gercekleri ile sanal olanını hangısı olduğunu iyi idrak etmeliyiz. Teknolojiden faydalanırken kendimizi hayatın asıl amacından saptırmamalı ve hayatımıza yön verecek ve bizi asıl hedefe yönlendirecek, ulaştıracak birincilleri iyi seçmeliyiz. Yanlış seçimlerin bizi hedefimize ulaştırmak yerine hedeften saptırıp dalalete düşüreceğini daima göz önünde bulundurmamız gerek.
Bütün bunlarda başarının yolu doğru kişilerle hayata dair atacağımız adımları istişareden geçer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karınca Bedduası

Kıymetli Dostlarım

İtiraf