Müslüman Olmak Zorunda Değilsin Ama...
Dünya iman ve inkar düzeninin çarpışması üzerine bina edilmiş
adeta. Var edildiği günden bugüne hep imanla inkarın çatışma alanı olmuş.
Galibi bu dünyada belli olmayan bir savaş bu. Çünkü her ne kadar galip gelse de
biri diğerine bu bir samimiyet imtihanı aynı zamanda. Bu demek değil ki kafir
samimi ise bu dünyada kazandığı gibi ahirette de kazanacak ya da bu dünyada
kaybetti Allah ahirette ona daha iyisini bahşedecek. Bu aynı zamanda bir de
iman ve inkar meselesi.
Allah çalışana çalıştığının karşılığını veriyor. Emeğin karşılığını
verirken sen iman ettin sen etmedin gibi bir ayrıma gitmiyor. Bu sebeple İslam
coğrafyası tembellikle boğuşurken günden güne geri gidiyor, Hıristiyan alemi
ise genel itibari ile çalıştıklarının karşılığı olarak zahirde ileri lakin
batında yani ahret noktasında geri gidiyor. İslam coğrafyası ise her ne kadar
farkında olmasa da hem zahirde hem de batında geri gidiyor. Çünkü Allah boş
duranları sevmiyor. Ziya Paşa’nın dediği gibi Diyar-ı küfrü gezdim beldeler
kâşâneler gördüm. Dolaştım mülk-i İslâm’ı bütün virâneler gördüm.
Gelelim iman ve inakâr etmek hususunda önemli konuya. Kuran-i ifade
ile iman etmek zorunda değil hiç kimse, yine Kuran-i ifade ile eğer iman
ettiysen ve bunu kendi tercihinle yaptıysan o vakit imanın gereğini yapmak
zorundasın. Çünkü Allah(c.c) Kuran-ı Kerim’de Dinde ikrah yoktur buyuruyor. Ayetin
tam metni; Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır.
O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir
kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Bakara 256)
ve yine aynı Kuran-ı Kerim’de Allah buyuruyor ki namaz ve zekat konusunda “Namazı
dosdoğru kılın, zekâtı verin, Resûle itaat edin ki size merhamet edilsin. (Nur/56)
Bir başka ayette “De ki: Bu gerçek, Rabbimizdendir. Artik dileyen inansın,
dileyen inkar etsin" (13/Ra'd, 7; 18/Kehf, 29)”. Yine başka bir
ayette zekat hususu; 'Malı, parayı biriktirip zekâtını vermeyene çok acı
azabı müjdele! Zekâtı verilmeyen mal, para, Cehennem ateşinde kızdırılıp,
sahibinin alnına, böğrüne, sırtına mühür gibi basılacaktır.''(Tevbe 34, 35),
başka bir ayette oruç konusu; ''Ey iman edenler! oruç sizden önce gelip
geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki
korunursunuz.'' (Bakara 183). Bir de hac emri var ki o da
"Hac ve umreyi de Allah için tamamlayın. Bundan engellenirseniz,
yapamadığınız bir şey olursa o vakit size kolay gelen kurbanı gönderin. Ama
kurbanlar kurban mahalline (Mina) varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.
Sizden kim hasta olur veya başından bir rahatsızlığı varsa ona oruç veya sadaka
veya kurbandan fidye gerekir. Güven içinde olduğunuz zaman hacca kadar umre ile
yararlanmak isteyene, temettû yapmak isteyene kolayına giden bir kurban kesmek
gerekir. Kim kurban bulamazsa hacda üç gün, hacdan döndüğünüzde de yedi gün
olmak üzere tam on günlük oruç vardır. Bu ailesi Mescid-i Haram’da olamayanlar
içindir. Allah’tan sakının, bilin ki Allah cezası çok şiddetli olandır." (Bakara
Suresi 196. Ayet)
Yukarda zikrettiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı üzere Allah
kullarını iman edip etmeme hususunda serbest bırakırken iman edip bu
sorumluluğu taşımayı taahhüt edenleri ise iman ettiklerinin gereğini yapmaya
teşvik değil emretmiş ve zorunda kılmıştır. İman ediyorsan namaz kılmak, zekat
vermek, hacca gitmek, oruç tutmak ve bunların ötesinde Allah resulüne itaat
etmek zorundasın. Çünkü bu bir hukuk tahakkuk meselesidir. "Dinde ikrah yoktur" demek,
"Din tercihinde zorlama yoktur" demektir. Kendi isteği ile ilahi
hukukun egemenliği altına giren birinden bu hukuka uygun davranmasını beklemek,
hatta maruf çerçevede zorlamak mümkündür öyle ki bu gereklidir.
Peki iman ettik neden gereğini yapmak zorundayız, peşin verilmeyen
bir karşılık sebebiyle insan çirkefleşirken peşinen karşılığını aldığı dünya
hukuku sebebiyle neden buraya körü körüne bağlanır. Yine Kuran-ı Kerim’den
cevap vermek gerekirse 'Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin
erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden
kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden
kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve
sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını
koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler
ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir
mükâfat hazırlamıştır.'' (Ahzab 35)
Allah kullarını iman etmeye zorlamazken onları bir azapla
müjdeliyor. Kötü şeyin müjdesi olur mu diye soran olursa Allah inkar edenlerle
adeta alay ediyor, aslında onlarla dalga geçiyor haşa. Müjdele derken onlar
günlerini görecekler diyor. Yukarda zikrettiğimiz Ahzap Suresi’nde geçen ayette
ise Allah iman edip, taatkar, sabırlı, dürüst, tevazu sahibi, sadaka ehli, oruç
ehli, her konuda namusuna sahip çıkanları, samimi zakirleri mağfiret ve büyük
mükafatla yani cennetle ve cennette cemaliyle müjdeliyor. Bu son ayette İslam’ın
şartının beşle sınırlı olmadığını da müşahede ediyoruz. Dedik ya Müslüman olmak
zorunda değilsin ama Müslümanca yaşamak zorundasın aksi halde müjdeye nail
olamazsın. Neymiş diğer şartlarından bazıları İslam’ın;
1.
Dürüst olacaksın,
2.
Taatkâr olacaksın,
3.
Namusunu koruyacaksın,
4.
Sabırlı olacaksın,
5.
Zekatın haricinde sadaka vereceksin,
6.
Tevazu sahibi olacaksın,
7.
Allah’ı bolca zikredeceksin yani
Allah’ı unutmayacak, Allah’tan gafil olmayacak. Her anın ve halinde Allah’ı
hatırında tutacak Yunus Emre’nin dediği gibi ondan geleni hoş göreceksin lakin
gayret ve azmetmekten asla vazgeçmeyeceksin;
Cana
cefa kıl ya vefa,
Kahrında
hoş lütfunda hoş
Ya
derd gönder yahut deva,
Kahrın
da hoş lütfunda hoş.
Kalbin
temizliği ile iman etmiş olunmuyor ve cennet hak edilmiyor. Eğer Allah’ın
emirlerini tutmuyor, nehiylerinden kaçmıyorsan dünyanın en güçlü ses
sisteminden ya da kendini kandırma vesilesi olan iç sesinle yani vicadanın ne
kadar kalbim temiz benim dersen de, haykırırsan haykır sonuç hüsran en katı, en kirli, en karanlık
hatta kendi karanlığı ile başkalarının nurunu söndüren kalbin, vicdanın sahibi
sensin. Bu sebeple de mesulsün.
Yorumlar