Miskinlikte Israr Edersek…



Osmanlı’dan Cumhuriyet’in kuruluşuna ve sonrasında gelişen olaylar zincirine baktığımızda irtifa kaybeden bir şuur durumuyla karşı karşıya kaldığımız gerçeğini görmemiz gerekiyor.
Osmanlı’nın son dönemiyle birlikte kaybedilen her savaştan sonra ordu ve eğitim sorgulanır olmuş gerekli ıslahat faaliyetleri yapılmak üzere tedbirler alınmıştır. II. Abdulhamid’e geldiğinde vakit en köklü değişikliklerin onun eliyle gerçekleştirildiğine şahit oluyoruz. Her ne kadar bizim kaynaklarımızın birçoğu bu hususta karartılmış olsa da başka kaynaklardan bunun böyle olduğunu öğrenebiliyoruz. Cumhuriyet dönemiyle birlikte Kurtuluş Savaşı’ndan çıkan bir millet olarak yıkımın en hızlı nasıl tamir ve tadil edilebileceği hususunda gerekli adımları atmaya gayret göstermiş bir milletiz.
Yıllar geçip rüzgâr tersine dönüp dün silahları ve yürekleriyle Cumhuriyet’in kurulmasında ilk saflarda yer alanlara silahların çevrildiği dönemlerden geçildiği dönemde bu sefer Müslüman ve dini değerlerde hassas olan çevre daima bir mücadelenin içinde olmuştur. 1960 darbesi, 72 olayları, 80 darbesi, 28 Şubat faciası bütün bu mücadelede kavşak olmuş zaman dilimleridir. Ne zaman ki bu memleketin başına dînî hassasiyetleri göz önünde bulunduran bir siyasi çevre geçti o gün İslamî hassasiyeti olanlar gemiyi güvenilir kaptana devretmenin rehavetine kapılarak kürek çekmeyi bıraktı. Oysa kürekçiler olmadan kaptanın gemiyi varılması gereken yere vardıramayacağını unutuverdi. 2002’de başlayan bu süreç halen devam ediyor, şimdi tehlike göstergesi kırmızıya dönmüş durumda.
Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın varlığı sebebiyle herkes rehavete kapılmış durumda, maddi çıkar peşinde koşmaktan dava şuurunu ve bu şuurun dünya ahiret getirisi veya götürüsünü hesaba katan yok denecek kadar az. Bunun bir sonucu olarak 15 Temmuzu yaşadık lakin akıllandığımızı söylemek maalesef mümkün değil, muhafazakâr elitlerimiz dünü dünde bıraktı, gençler zaten o uğursuz dönemlerin acısını çekmediğinden henüz farkında değil elde edilen kıymetlerin. Kaptan köşkünde kimin olduğunun çok önemi olmayabilir günün birinde, motorlar çalışmıyorsa, yelken yırtıksa veya kürek çekilmiyorsa bu gemi bir gün fırtınada sürüklenerek karaya oturabilir. İşte o gün fırsatı ele geçirenler gözümüzün yaşına, elimizin kalkışına, dilimizin yakarışına hiç aldırmadan vicdan pencerelerine kilit vurup bütün pervasızlıklarını ortaya koyacaklardır.
O gün Gelmeden;
Eğitim Camiası, Sivil Toplum Kuruluşları, Diyanet Camiası, rüzgârın önünde oradan oraya sürüklenen Siyaset Camiası kendine çekidüzen vermek zorundadır. Kaybolup giden zaman bizdendir. Hz. Peygamber’in metodu gibi gençlerin elinden gönlünden tutacak önderlere ihtiyacın olduğunu artık anlamak durumundayız. Zira gençler kara delik misali kendilerini sarıp içine doğru çeken, kendi gayretleri ile kurtulma imkânları olmadığı bir girdabın içindeler.
Vakit geldi geçiyor…
Vesselam…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karınca Bedduası

Kıymetli Dostlarım

İtiraf