Zamane Gençlik ve Aşk
Zamane
gençliğin şüphe yok ki zamane aşkları var. Günümüz eğitim ve ahlak anlayışının
bunda etkisi çok büyük. Seküler dünyanın kapitalist çarkları arasında adeta bir
buğday tanesi gibi öğünüp giden insanlık neleri kaybettiğinin hiç farkına
varmıyor hatta vardırılmıyor. Aile yapısının giderek Avrupa hayranlığı ile
dejenere olduğu, eskiden beri yerleşik bir inanç haline gelen erkek yapınca
yiğit, kız yapınca ailenin ve toplumun yüz karası olduğu anlayışı, toplum ve
ailenin temellerine yerleştirilmiş bir dinamittir. Patlayacağından şüphe yok
ama zamanı meçhul…
Muhabbet
esnasında konu aşktan açıldı. Arkadaşın biri sen aşık olmazsın deyip geçiverdi.
Farklı dünyaların insanları olmak kadar zor bir şey yok iki kişi oturup
konuşurken. Biri diğerinin dünyasına hitap edebilmek için deveyi hendekten
atlatmak zorunda kalıyor maalesef.
Aşktan
ne anlıyoruz. Cinsellik mi, rıza-i ilahiye kavuşmuş Allah dostları mı, yoksa
rıza-i ilahinin kendisi mi? Mevlanaca bir aşk mı, Yunus Emre gibi bir aşk mı,
Leyla ile Mecnunca, Ferhat ile Şirince bir aşk mı yoksa bugünün cafede başlayıp
yine cafede biten amacı gönül eğlemek olan 3-5 günlük aşkları mı? Böyle bakınca
durum farklı oldu, arkadaş haklıydı ama kendince. O aşkı cinsellik olarak
görüyordu bense rıza-i ilahinin kendisi. O aşkı cafede başlayıp cafede biten
3-5 günlük gönül eğlencesi olarak görüyor, bense kalpte başlayıp fiillerle
filizlenen mahşere kadar devam edecek sonu sonsuzda biten bir nur. O aşkı
beşerin beşere olan saf bir duygu akışına indirgerken, ben her ne kadar beşer
olsa da ucunda yaratılanın mükemmelliğinden yaratana ulaşılan sırlı bir yol…
Evet, ona göre ben âşık olamazdım çünkü aşk
cinselliğe indirgenemeyecek kadar kutsallığı kanıtlanmış ilahi bir lütuftu
benim için. Mevlana gibi demire inen çekicin sesinde, Yunus gibi dizelerin
gizeminde, Mecnun gibi yaratılanın yaratana götürdüğü kıldan ince kılıçtan
keskin çizgide, Ferhat gibi kayaların içindeki dehlizlerden geçen suyun
şırıltısında aramaktı ilahi rızayı. Günün zamane gençlerinin aradığı gibi
cafelerde, alışveriş merkezlerinde, dünyalık metaların süslü gösterişlerinde,
yalancı bakışların kibir, enaniyet, kurnazlık, aldatma ve aldanma kokan
karanlık dehlizlerinde değil…
Sonra
arkadaşın penceresinden baktım aşka. Allahım bu ne ihanet!!! Mevlana’nın,
Yunus’un, Ferhat’ın, Mecnun’un, Hz. Yusuf’la Züleyha’nın lekesiz, gösterişsiz,
riyasız, aşklarına. Bu nasıl bir ihanet ki onların aşk adına akıllarına bile
hiç getirmedikleri nefsanî arzular için kulun kula kulluğu... Bu ne ihanet ki
gözü secde mahallinde olması gereken insanın hayâsızca kolaçan ettiği
dünyalıklar…
Oysa
insan biraz tefekkür etmeli Nur Suresi 26. Ayette geçen temiz erkekler temiz
kadınlara ve temiz kadınlarda temiz erkeklere ifadesini, Bakara, 2/165’te
buyrulan “İman edenler Allah’ı daha şiddetle severler” ayetini? Hiç
tefekkür etmiyoruz değil mi Resulullah (Sallallhü Aleyhi Vesellem)’in “Beni
anne babanızdan, evladınızdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş
sayılmazsınız” buyruğunu?
Aşk
gençlik oyuncağı değildir. Bir yılandır bazen zehriyle koca bir fili deviren, bazen dikenli
bir gül yürekleri kanatan, bazen bataklıktır heva ile tedbirsiz daldığında
batırıp kaybeden, bazen kuş tüyü yataktır içine girdiğinde huzuru getiren.
Gerçek aşk secdedir dünya ve ahirette afiyeti getiren. Hiçbir zaman sahte
bakışların karanlık dehlizlerinde insana emanet edilen bu beden ve ruhu harap,
türap etme yeri değildir aşk...
Yunus Emre'den okuyalım aşkın dizelere dökülmüş şeklini...
Aşk
İşidin
ey yârenler
Kıymetli
nesnedir aşk
Değmelere
bitinmez
Hürmetli
nesnedir aşk
Dağa
düşer kül eyler
Gönüllere
yol eyler
Sultanları
kul eyler
Hikmetli
nesnedir aşk
Kime
kim vurdu ok
Gussa
ile kaygu yok
Feryad
ile âhı çok
Firkatli
nesnedir aşk
Denizleri
kaynatır
Mevce
gelir oynatır
Kayaları
söyletir
Kuvvetli
nesnedir aşk
Miskin
Yunus neylesin
Derdin
kime söylesin
Varsın
dostu toylasın
Lezzetli
nesnedir aşk
e mail: hfz_samsun55@hotmail.comTwitter https://twitter.com/sahih_tweet55
Yorumlar