EDEP MEDENİYETİ
Sarsılmaz
bir medeniyetin ilk yapı taşı herkesin malumu olduğu üzere edep, hayâ
duygusudur. Şüphe yok ki medeniyetler beraberlerinde, oluşum süreçlerinin
paralelinde imar ve iskânın yanında birde edep medeniyeti kurmuşlardır. İslam
coğrafyasının bendini aşan sel gibi Arap Yarımadası’ndan çıkıp çok kısa zamanda
onlarca milletle ve kültürle karşılaşmasına, bu kültürlerin içerisinde kendini
kaybetmeden, asimile olmadan bir demir potası gibi kendi içinde o kültürler
eritmesi aynı zamanda edep medeniyeti kurmasıyla alakalıdır. Ecdat, Osmanlı bu
edep ve hayâ medeniyetinin adeta çoban yıldızıdır.
Dünyanın
daha yaşanabilir olmasının çekirdeğinde fertlerin edep ve hayâ duygusunda din,
dil, ırk ve cinsiyet gözetmeksizin yarış içerisinde olmaları vardır. Yani
insanın süsü eğer her şeyden önce edebi olursa dünyalık ziynetler onu daha
güzel ve özel gösterirken, ahirette de manevi süsü olan edep onu diğer
insanlardan farklı kılar. Bu bağlamda Mevlana’nın mürşidi olan Şems-i Tebrizi
şöyle buyurur: “Akıldan, imanın hakikati nedir?” diye sordum. Akıl kalbimin
kulağına dedi ki; imanın hakikati edepten ibarettir.” Tebrizi sözüne şöyle
devam etti: “İnsanın tenindeki can ne
ise, edep de odur. İnsanların kalbindeki ve gözündeki nurlar edepten ibarettir.
Bu kâinatın kubbesindeki nizam ve revnak edeptir. Geceleri parıldayan en nurlu
ve en üstün ışık edeptir.” Bu veciz ifadeden de anlaşıldığı üzere insanı insan
yapan ana hammadde aslında edep, hayâ ve utanma duygusudur. Zira arsızın adsızı
veya adı Fizan’a ulaşmışı arasında hiçbir fark yoktur. Kişinin dünyada halka,
ahirette hakka sevimli gelmesinin ilk şartı edep ve hayâ duygusudur. Hazreti
Mevlana Celaleddin-i Rumi ne güzel ifade eder insanı hayvandan ayıran edebi: “Eğer
insanoğlu edepten mahrum ise insan değildir.
İnsanın hayvandan farkı edeptir. Gözünü aç ve Allah’ın bütün kelamına dikkat et. Âyet âyet bütün Kuran’ın manası edeptir.” Ayet ayet kâinatın insana edebi fısıldadığı veya bazıları için feryad-ü figan içinde muhteşem bir eda ile dönüp durduğu aşikâr bir gerçektir. Örneğin tabiat ilkbahar ile birlikte örtüsüne bürünür ve insanın ruhuna bir serinlik ferahlık verir. Kışla birlikte yeşillik elbisesinden soyunur ve beyaz bir ihrama bürünür ki bu doğayı adeta tedbirli insan için vazgeçilmez kılar. Sonbaharda örtüsünden sıyrılan tabiat adeta insanın ruhuna bir kasvet verir bütün bunların düzenleyicisi, âlemlerin rabbi olan Allah insana resimlerle edebi ve edepli olmayı öğretir aslında. Ama bunu ancak tefekkür ve tabiat manzarasına ibretle bakabilme ferasetini gösterenler görebilir hiç şüphesiz.
İnsanın hayvandan farkı edeptir. Gözünü aç ve Allah’ın bütün kelamına dikkat et. Âyet âyet bütün Kuran’ın manası edeptir.” Ayet ayet kâinatın insana edebi fısıldadığı veya bazıları için feryad-ü figan içinde muhteşem bir eda ile dönüp durduğu aşikâr bir gerçektir. Örneğin tabiat ilkbahar ile birlikte örtüsüne bürünür ve insanın ruhuna bir serinlik ferahlık verir. Kışla birlikte yeşillik elbisesinden soyunur ve beyaz bir ihrama bürünür ki bu doğayı adeta tedbirli insan için vazgeçilmez kılar. Sonbaharda örtüsünden sıyrılan tabiat adeta insanın ruhuna bir kasvet verir bütün bunların düzenleyicisi, âlemlerin rabbi olan Allah insana resimlerle edebi ve edepli olmayı öğretir aslında. Ama bunu ancak tefekkür ve tabiat manzarasına ibretle bakabilme ferasetini gösterenler görebilir hiç şüphesiz.
Sizce
de değil midir asıl yetim kimse anası ve babası olmayan değil, ilim ve edebi
olmayan ve asıl fakir kimse malı mülkü olmayan değil edep elbisesinden
yoksun, edep elbisesinden üryan olan kimse? Sünbülzâde Vehbi Efendi bir
beytinde şöyle der:
Setreder
ayıbını insanın hep
Ne
güzel elbise imiş esvâb-ı edep
Unutulmayacak
bir hakikat varsa o da edepli bir kimsenin meziyetleridir. Çünkü edep ile
kendini donatmış olan kimselerde hamiyet, cömertlik, mürüvvet, âlicenaplık gibi
âli hasletler tezahür eder. Böyle kimseler de hem kendilerine, hem ailelerine,
hem de milletine ve vatanına faydalı olurlar. Din, vatan, edep ve namus yolunda
hayat feda edilir. Edep, hayâ ve namus
hissi taşımayanlar vatan ve millet hissi de taşımaz ve bu uğurda hayatlarını feda
edemezler. Bunlar öyle yüce hakikatlerdir ki, ne çiğnenir, ne de çiğnettirilir.
Bütün kâinat hayat için olduğu halde, hayat ancak bunlar için feda edilir.
Ecdadın
kurduğu edep medeniyetinin başrol oyuncuları hiç kuşku yok ki hanımlardır.
Çünkü edep müessesinin ana aktörü olan hanımlar sağlam durdukları sürece bu
edep medeniyetinin surlarında en ufak bir gedik açılamamıştır. Çünkü ailedeki
rol itibari ile hanımlar beylerinin dahi edep bekçileri olmuş evin ve toplumun
adeta âdap okulu gibi vazife görmüştür. Ne zamanki edep surunda hanımlar
tarafında bir gedik açıldı işte o zaman edep kalesi savunmasız ve edepsizler tarafından işgale açık bir duruma geldi. Bediüzzaman Hazretleri ne güzel buyurmuşlar
“Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış,
mebzul metaı yapmış. Şer'-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına.
Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik zînetleri.
Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat;
eğlencesi, evlâdı.”
Hakikat
o ki edep bu toplumun en güzide silahıdır. O olmadan dünyaları fethetseniz bile
ömrünüz bir kelebek kadar ancak olur, belki daha da kısa. Buna en güzel
örneklerden biri Ziya Paşadan şu beyit olsa gerek;
İlim
meclisine girdim, kıldım talep
İlim
tâ gerilerde kaldı, illâ edep illâ edep
Mevlânâ
Hazretleri de ne güzel buyurur:
Aklım
kalbime sordu:
–Din
nedir?
Kalbim
de aklımın kulağına eğildi ve fısıldayarak:
–Din,
edepten ibârettir! dedi.
Edep
kalesinin en sağlam taşlarından biri olabilmek temennisiyle Allah’ın selamı
rahmeti ve mağfireti Ümmet-i Muhammed’in üzerine olsun. Selam ve dua ile.
Yorumlar