Doğaya Hayranlık, Yaratandan Ötürü
Doğa ne kadar affedici değil mi
kendini donduran kışı sonra, hazanı, kavurup yakan yazı, sonra bütün aldatıcı
ihtişamıyla baharı.
Hepsiyle de mutlu olmayı
başarabilmesine hayranım şu doğa denen yaratılmışın.
Hepsiyle de kaynaşıp dost oluşuna.
Ne hoş bir mesaj veriyor biz kavgacı
ve gürültücü en ufak şeyde kazan kaldıran insanoğluna. Aynaya baktığında insan
dökülen saçından nem alıp hayata küsüşü geliyor aklıma ve bir hazan mevsiminde
solup sararan yemyeşil yapraklar, rengârenk çiçekler ve susup giden ya da
dökülen gonca gülün yapraklarının arkasından ağıt yakan bülbüller. Ama yine de
küsmüyorlar işte, yine de bir sonraki mevsim hiçbir şey olmamışçasına barışık
ve hiçbir şey olmamışçasına huzurlu.
Hazan vuruyor doğanın bütün
rengârenkliğini, kiminin çiçeğini alıyor, kiminin yaprağını, kiminin de
kendisini. Tıpkı ölümün insanın; ya yakınını, ya ondan bir parçasını, ya da
kendini aldığı gibi. Bir beyaz bulut çöküyor üstüne de karabasan demiyor
nedense onunla da mutlu, onunla da cilveli ve onunla da barışık. Kimi yerde çığ
olup kartopu oynuyor kendince, kiminde donuyor ve donduruyor bütün bir
mevcudatı serserice. Ama yine mutlu işte. Üstünden gelip geçen, kimseye
küsmüyor.
Bize biri dokunsa velveleye verir
ortalığı kaldırırız ayağa değil mi? O küsmüyor kendini yırtan insana, yutan
dalgaya, tırmalayan kuşa ve delik deşik eden kurda. Hep ondan çalıyor ama ona
neredeyse verdiğimiz hiçbir şey yok ne cömert bir yaratanı var ki eksiltmiyor
insanın, hayvanın ve diğer hiçbir mahlûkatın rızkını yerine getiriveriyor bütün
isyankârlığına rağmen her istediğini.
Hep derler ağzı yok dili yok, bazen de derler ya yerin kulağı var.
Kulağı olan yerin dili de var aslında. Kendince bize, anlayabilsek keşke neler
söylediğini ve neler öğütlediğini. Yüzyıllar boyunca kitaba sığmayan tecrübe ve
gördüklerini bir çırpıda anlatıverse keşke. Durabilir miyiz üzerinde ve basabilir
miyiz onun aziz hatırasına saygı nedeniyle tepesine tepesine?
İnsanoğlu işte yine anlamaz, dinlemez kendini bile tanımaz...
Yorumlar