Soma ve Özeleştiri







Soma ve Özeleştiri


Acı tecrübenin üzerinden yaklaşık bir hafta geçti ne yazık ki yara derin ve acısı taze unutulması çok zor, anlaşılan o ki her Mayıs’ın 13’ü bu yara tekrar tekrar deşilecek ve nesiller boyu iyileşmeyecek. Ders çıkarabilmek en büyük sevincimiz olacak gibi ama ona da çok inanmak istemiyoruz. Sebepsiz değil tabi. Çünkü yaşanan onca olaydan ders çıkarmayan bir millet bu olaydan da ders çıkarması zor gözüküyor, öyleyse biz kendi adımıza bu olaydan ders çıkarmalıyız diye düşünüyorum. Rant ve çıkar akbabaları elbette yine jakuzili villamıza bir yenisi nasıl ekleyebilirizin dert ve çabasında olacak bunu da hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan hatta çıkarlarına alet etmeye kadar vardırdıkları gariban işçiler üzerinden yapacaklar.
Neyse asıl derdimiz bu olsa da en az bunun kadar önemli bir sıkıntı daha var içimde kendi alanımla alakalı. Hani şu İlahiyat ve İmam-Hatip nesli ile alakalı. Bir nevi kendi çemberlerini kurtarılmış bölge zanneden, toplumsal infiallerde hiç tarağı olmayan kesim. Günlerdir bakıyorum haberlere, ekranlara hatta ajansların çektiği fotoğraflara acaba diyorum gitmiş midir biri? Yok, yok yok, göremiyorum, okuyamıyorum dostlarımdan da duyamıyorum. Hüsn-ü Zan da bir yere kadar sonunda patlıyor insan. Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Mehmed Görmez de gitmeseydi Soma’ya kahrederdim herhalde. Yeri geldiğinde baldırı çıplak diye eleştirilen, burnu havada diye bileti kesilen, haklarında nerde ise fetva verilen ve hep toplumu dejenere ettiklerinden dem vurulan sanatçılardan bahsediyorum. Çocukları onları taklit etmeye başlayınca ortalığı savaş alanına çeviren ilahiyat camiası, diyanet camiası ve Müslüman kesimden bahsediyorum. Onlar vardı, onlarsa yoktu Soma’da. Daha olayın ilk gecesi Gülben Ergen Soma’da, Murat Boz beliriyor ekranlarda sessiz sedasız gittiği facia alanında, sol kesimin uzun dilli adamı Uğur Dündar orada, evlendirme programı yapan Esra Erol bile orada. Sonra bakıyorum daha kimler yok ki Onur Akın, Edip Akbayram, Yavuz Bingöl, Öykü Gürman ile Halil Sezai Paracıkoğlu gibi ünlü simalar Soma’da. Sonraki günler ne olur gitsin birisi dediğim ama bir türlü göremediğim kişilere rağmen Milli Takım, Galatasaray, Beşiktaş ve diğer takımlar ama ekranların ağlayan ve ağlatan adamları yine yoktu ortada. Gözyaşlarınız kurusun diyesim geliyor ama insanlık işte dilim varmıyor.
Nerede Yaşar Karataş, nerede Nihat Hatiboğlu, nerede Ömer Döngeloğlu, nerede o ekranın peygamber ahlakı anlatıp milleti ağlatan ve gözyaşı döken sözüm ona İlahiyatçılar ve gazete köşelerinin süsleri. Nerede Hayrettin Karaman, nerede İslami camianın söz ve ses sanatçıları neden yoklar Soma’da. Yoktu Serdar Tuncer, yoksa bu dert onların derdi değil miydi? Nerede Uğur Işılak yoktular işte hiçbiri.
Üzüldüm mü evet üzüldüm ders aldım mı evet ders aldım? Ve kendime bir şey söyledim, diyordu ya koca üstad Mehmed Akif;

Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

Hani ekranlarda nara atanlar vardı ya bu vatanın asıl sahipleri biziz, ben de soruyorum öyleyse nerdesiniz? Ne görevli olmaksızın diyanet camiasından biri, ne de davet edilmeksizin, ceplerine birkaç bin TL sıkıştırmaksızın ekranın ağlayan ve ağlatan adamları yok ortalıkta. Şimdi biz sizin samimi olduğunuza nasıl inanabiliriz ki. Biri çıkıp hikâye okumayın dediğinde kızıyorsunuz ama anlaşılan o ki gerçekten hikâye okuyorsunuz. İlahiyat camiası yine fildişi kulelerinden “innalillah ve inna ileyhi raciun” gönderiyor. Allah rahmet eylesin diyor, Diyanet camiasının onlardan eksik kalır bir tarafı yok Fatihalar ve Yasinler yolluyor. Kendiniz nerdesiniz? Neyse ki elhamdülillah ehl-i sünnetten cemaat insanları var da biraz onlarla sükun bulduk. Sayın ilahiyat Profesörü hocalarım siz cemaatlere dil uzatmaya devam edin, ayağınız, kepleriniz tozlanır aman ümmetin arasına inmeyin.
İnsan bu ya yanında görmek istiyor, sarılmak ve biraz sükunet bulmak, teskin olmak, yanında insanların kavlen olduğu gibi fiilen de olduğunu görmek istiyor ama bizimkiler Fatihalarla kendileri yerine melekleri görevlendirdiklerini zannediyor. Keşke Soma sokaklarında İlahiyat ve Diyanet’in önde gelen simaları şöyle bir tur atsaydı, felaket alanında bir afetzedenin elinden tutsa yüreğine bir su serpseydi; yoksa namahrem mi? Siz fildişi kulelerinizin arkasından ve o kendinizi ulaşılamaz gördüğünüz beş para etmez gazete köşelerinden rahmet göndermeye devam edin. Ahirette hepimize soracaklar herkes oradaydı, kınadıklarınız, pespaye gördükleriniz bile peki siz neredeydiniz?

İslami Camianın Acil İhtiyacı

Van ve Soma afetlerinden sonra bir şey çok dikkatimi çekti, özellikle gittiğim Van Erciş’te. Diyanet camiasının ve İslami camianın çok ama çok acil, İslam kültüründen haberdar, İslami anlamda toplumun dilinden anlayan ve onları İslami kaideler çerçevesinde sükûnete eriştirecek psikolog ve sosyologa ihtiyacı var. Ekranlara çıkan o kocaman kocaman kep manyağı Prof. Dr. Psikolog ve sosyologlar din ve kültürü hususundaki cehaletlerini nasıl da ekranda adeta kusuyor.
Diyanet’e özellikle bir teklifte bulunuyorum, yetiştirdiğiniz müftüleri, vaizleri ve irşad ekibini aynı zamanda bir psikolog ve sosyolog gibi yetiştirin. Artık bu meslek bizim ülkemizin de maalesef bir gerçeği. İmam-Hatip nesline de diyorum ki artık İslam din ve kültüründen haberdar sosyolog ve psikologlar yetiştirmenin vakti geçiyor, talebeleri sadece ilahiyat’a değil sosyoloji ve psikolojiye de yönlendirin.
Vesselam...



 https://twitter.com/sessizlikbirazz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karınca Bedduası

Kıymetli Dostlarım

İtiraf