Yeryüzünün Çıbanı İsrail ve Uyuyan 2 Milyar Müslüman
Yeryüzünün
çıbanı yine yine acı vermeye ve artık patlama noktasına geldiği için bütün
bedene acı, ızdırap vermeye, bütün bedeni rahatsız etmeye başladı. Bu çıban
sıradan bir çıban değil, ameliyat edilse bile vicdanlardan, yeryüzünden
dünyanın sonuna kadar izi gitmeyecek, silinmeyecek bir çıban…
İsrail’den
bahsediyorum. Peygamberini bile gözünü kırpmadan öldüren lanetlenmiş cani bir
kavimden. Kendi çıkarlarına olan bir durumda bile “ sen git, rabbinle savaş”
diyebilecek kadar küstah, atılan bombaları dürbünle piknik havasında en ufak
bir ürperti hissetmeden izleyebilecek kadar vicdansız, ufacık çocuklara
atıldığında kendileri gibi onlarcasını öldürecek olan füzelerin üzerine
nefretlerini yazdırabilecek kadar insanlık duygusundan yoksun, ufacık sabileri
öldürdükleri bir operasyona dinden, kitaptan delil uyduracak, isim bulacak
kadar sapkın bir kavimden… Daha gelmedi mi bu bekledikleri kurtarıcı mehdinin
geleceği orta doğudan çıkacak büyük savaş. Yoksa bugünkü İsrail’in başındakiler
kendilerini kurtarıcı mehdinin bir neferi olarak gördüklerinden mi bu
vampirlikleri?
Hicretin
61. Yılında acı bir olaya şahitlik eder ümmet. Muharrem ayında yine bir aşure
gününün arifesindeyiz. 61. yılda hicretin Hz. Hüseyin’in şehadetine tanıklık
etmişti ümmet. Yine acı bir olay, hemde 2 milyarlık Müslüman aleminin seyircisi
olduğu bir faciaya tanıklık ediyoruz ve hicretin 1434. yılı. Yetimlerin,
mazlumların yurdunu kaybetmemek için çırpınan, mücadele eden bir milletin
çığlıklarıyla uyanıyoruz yeni yıla. Esir olan, savaşta olan sadece Gazzeliler
değil, sadece Filistinliler ya da Suriyeliler değil, esir olan sadece Mescid-i
Aksa değil bütün vicdanlar esir ve bütün ümmet esir. Onlar inanıyorlar ve zafer
onların olacak, peki biz inanıyor muyuz? Bence onlar muzaffer olduğunda biz
esir olacağız. Çünkü onların acı gününde uzaktan uzağa sadece salon
mücahitliği, slogan ve klavye mücahit/mücahideliği yaparken onlar taşla tanka
karşı koymanın mücahitliğini yapıyorlar. Onlar muzaffer olduğunda bize “sizde
mi iyi gün dostuydunuz?” diye sorma hakkına sahipler. İşte bizim mağlup
olduğumuzun resmi bu.
Bilad-i
müslimin’in yanında olmak gayretimizi orada ne işimiz var diyerek engellemeye
çalışan kalpleri, ruhları, vicdanları köhneleşmiş harabe bir eve dönmüş
olanlara gelince Çanakkale’de anıtlarda Gazze, Şam, Irak, Yemen yazılarını
görmüyorlar mı? Onların ne işleri vardı Çanakkale’de. Ecdadın ne işi vardı
Japonya’da, Kore’de… Hakikat bizim insanların ölmediği değil, insanlığın ölmediği bir dünyaya ihtiyacımız var ve bunu gerçekleştirmek zorundayız. En azından Müslümanlar olarak...
Onlar
mazlum konumundalar. Filistin, Arakan, Suriye üzerinden siyaset yapmak onların
bedduasına, ahına düçâr olmaktır. Mazlumun bedduasından, ahından ve gözyaşından
sakınmak gerekir. Çünkü onlar(müslümanlar) rahat uykularında iken, onlar(Gazzeliler,
Arakanlılar, Suriyeliler…) dert sıkıntı ve üzüntü içindeler.
Yorumlar