Bayramımız Bayram Oldu mu ?
İslam
Âleminde başıbozukluğun zuhur ettiği bayramı, bir Kurban Bayramını daha geride
bıraktık. Başsız ve tek merkezden idare edilmemenin özellikle dini anlamda ne
kadar kafa karışıklığına ve toplum nezdinde haddini bilmezlerin ortaya
çıkmasına bu bayramda şahit olduk iyi mi?
Her
dini bayramda olduğu gibi bu bayramda popülaritesini kaybedip sonra dini
geleneğe saldırarak bir nebzede olsa gün yüzüne çıkma gayretinde olan sözüm ona
mevsimlik ilahiyatçılar yine ekranların süsüydü bu bayramda. Yeni bir dini algı
ortaya çıkarmak her zaman olduğu gibi Müslümanları gelenekten koparmak ve
köklerini sorgulatmak amacında olan şer odaklar yine hem yazılı, hem de görsel
medya ile iş başındaydı. Cebinin ilahiyatçısı, sıfatında meymenet kalmamış ne
söylesekte hatırlansak derdinde olan birkaç kendini bilmez yine yaptı
yapacağını birilerinin çıkarına hizmet ederek. Sonradan biraz döner gibi
olsalar da okumaya değil, işitmeye yani taklidi imana sahip milletimizin
kafasını çorbaya çevirmeye yetti de arttı bile. Bir önceki bayramda horozu
kurban yapan sözde ilahiyatçı özde din sosyologu bu sefer kurban parasıyla
ayakkabı dağıtmayı, kurban kesmekten evla gördü. Neredeyse komünizmi savunacak
hale gelen bir diğer kişi de kendince yaptığını 1400 yıllık gelenekten
habersizmiş gibi davranarak millete dayatmaya kalkışınca ortalık toz duman
oldu. İşgüzar Suud’lar da bu çorbanın tuzu biberi
oldu adeta. İşgüzar dedik çünkü 34 yıl evvel sağlanan takvim birliği neden ve
hangi sebeple bir anda bozuluverdi bunu anlamak biraz zor. Bunun altında başsız
İslam âleminin anlayacağı çok şey var aslında.
1978
yılında T. C. Diyanet İşleri Başkanlığı İslâm âleminde takvim birliğini
sağlamak üzere teşebbüse geçmiş ve bu davet üzerine İslâm ülkeleri temsilcileri
27-30 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da toplanmıştı okuyan ve biraz
araştıranların hatırlayacağı üzere. Konferansa katılan ülkeler ve kuruluşlarına
şöyle bir bakacak olursak bunların içinde Suudi Arabistan’da var. Afganistan,
Bahreyn, Bangladeş, BAE, Cezayir, Endonezya, Fas, Irak, KKTC, Kuveyt, Lübnan,
Malezya, Orta Asya ve Kazakistan, Pakistan, Sudan, Suudî Arabistan, Tunus,
Türkiye, Ürdün, Brüksel İslâm Merkezi, Paris İslâm Merkezi,
Râbıtatü’l-Âlemi’l-İslâmî. Konferansa katılan bütün ülke ve kuruluşların
oybirliğiyle aldığı kararlara göre,
(1)
İster çıplak gözle, isterse modern ilmin rasat metotlarıyla olsun, yeni ayın
hesaplanmasında rüyet, yani hilâlin görülebilir olması durumu esas alınacak;
(2) Astronomların hesaplarına, rüyeti esas
almaları halinde itibar edilecek;
(3)
Rüyetin gerçekleşmesi için Güneş ile Ay arasındaki açının 8, Ay ile ufuk
arasındaki açının da 5 dereceden az olmaması esas alınacak;
(4)
Yeryüzünün herhangi bir yerinde rüyetin gerçekleşmesi halinde yeni ay ilân
edilecek;
(5)
Kurulacak bir komisyon Ramazan, Şevval ve Zilhicce ayları için hilâlin
görülebileceği bölgeleri gösteren haritalar hazırlayacak; böylece, durum
müsaitse, bizzat hilâli gözlemek ve hesabın doğruluğu konusunda ikna olmak
isteyenlere kolaylık sağlanacaktı.
Sağlanan
mutabakat buydu ama işgüzar Suud’lar ahde vefasızlık yaparak el aya giderken
bir anda ne olduysa yaya olarak aya çıkmaya karar verdi. İşin arka planını
düşünmek, düşünsede anlamak istemeyen midesinin, paranın ve gücün kölesi
Suud’lu yetkililer ümmetin birliğini, bütünlüğünü sırf siyasi çekişmeye kurban
ederek her yerde ve her zaman olduğu gibi hafife alıp göz ardı ettiler.
Kaybeden kim oldu diye sorarsanız ne sadece Türkiye ne de sadece Suud’lar.
Kaybeden koca bir İslam alemi oldu. Çünkü zaten küçümsediği ve başsız
bırakmanın tezahürlerini görmek için canhıraş çalışan batının ideolojisine
hizmet ederek onları adeta bıyık altından gülümsetti.
Kurban
ve Hac ibadetine gelince her ülke kendi ilan ettiği gün itibari ile hem hac hem
de kurbanlar sahihtir. Her ülkenin kararı kendisini bağlar. Yemi bende ye
yumurtayı komşuya yumurtla mantığı ile yaşantını burada sürüp ibadetini
Suud’lara göre yapmak doğru bir davranış değildir.
Esas
olan biz müslümanca bir bayram geçirebildik mi. Bayramımız bayram oldu mu?
sorusu aslında teknik detaylardan çok ahlaki, dini yani İslami detaylara
istinaden sorulmuş bir soru. Hak, hukuk gözetildi mi, sıla-i rahim yapıldı mı,
diğergamlı olabildik mi, bir Müslüman’ı sevindirebildik mi, kurbanın kanını
değil ihlâsımızı hakka ulaştırırken kurbanın hakkını gözettik mi? Et mi stokladık
yoksa hakkın rızasını mı? Bütün bunların ışığında kendimize bir soralım
Bayramımız Bayram Oldu mu?
Selma
ve dua ile.
Yorumlar