Bu Sabah Fatih'te Gün Doğmak İstemiyor Sanki
Bu sabah güneşin doğuşu bir başka
sancılı Fatih’te… Doğmak istemeyen bir edası var sanki. Bir örtü gibi bürüyen
karanlığı kaldırmak, dağıtmak istemiyor ya da utanıyor çünkü kıpkırmızı olmuş
ufuk, doğum yapan bir annenin yüzü gibi… Zorlandığı her halinden belli…
Karanlığı kaldırmak istemiyor bu
aziz şehrin üzerinden, örtmek istediği bir şeyler var sanki.
Gece Hz. Ömerler bekçisi değildi
belki sokaklarında ama gündüzlerinde de Hz. Osmanları yok ki gözetlesin
fukaranın gözünden süzülen inci taneleri gibi gözyaşlarını.
Tan yeri sanki yırtılıyor, sanki
zorla açılıyor gökyüzünün perdeleri, ufaktan ışıklar süzülüyor yeryüzünün
karanlık dehlizlerine, köşelerine. Köşe başında bir fukara süzülmüş eli bile
açılmıyor, yumuk tıpkı gözleri gibi. Bir feryat kopuyor yüreğinden kararan
gökyüzünden değil sanki yağan yağmur, arkasında yavrucağı, eşi şehit namı diğer
Suriyeli, birilerinin dilinde mülteci. Bence o bu ana kucağının muhaciri.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor
güneşin tan yerini yırtarcasına kızara bozara karanlıkları dağıtışı.
Biraz ötede bir kedi, anlaşılıyor
ki onunda ihtiyacı şefkat yoksa neden kalkıp hiç tanımadığı bir insanın
kucağına uzanıversin hatta kafasını dikip gözlerine kadar yaklaşıp “miyav” diye
kendini sevdirsin. Karnı da aç değil belli ki yoksa susamaz sıvazlanınca beli,
yelesi. Şefkate aç…
Yoksa başka bir neden mi var bu
sessiz, yüz kızartıcı çığlığının arkasında güneşin. Fatihteyim, Fatih Sultan
Mehmed’in kabrinde, birazdan bir hayâsız salına salına diz üstüne kadar çekilen
eteğiyle, hatta yok denecek tişörtüyle, olmayan başörtüsü, beline kadar saldığı
saçlarını cadısüpürgesi gibi sallaya sallaya mı geçecek koca Sultanın
huzurundan… Bunu mu gizlemek istiyor yoksa…
Ya da doğuşuyla ısıtınca
yeryüzünü bütün bu insanların pervasızca açılıp saçılıp, inkâr edercesine
ayetleri yeryüzünde dolaşmalarının müsebbibi olarak kendini gördüğü için mi bu
utangaçlığı, kızarıp bozarması. Yoksa şahitlik etmek istemiyor da zoraki şahit
olduğu bunca hayâsızlığa mahşer yerinde şahitliği istenirse ne cevap vereceği
düşüncesi mi?
Güneşin hali bilinmez ama bilinen
bir şey var o da kızaran tan yeri Fatih’te binlerce değerde olduğu gibi yine
buharlaşıp giden manevi değerlerin habercisi. Tıpkı tan yeri gibi kızardı yüzü üç göbek arasındaki değişime şahit olunca fakirin gözleri…
Kulaklarda çınlıyor mu Muhammed
Akif’in şiirleri, müderrislerin sohbetleri.
Sanmam…
Yorumlar