İnsanın Kader Çelişkisi
Ne çektin be kader insanın elinden, başına gelen kim bilir pişmiş
tavuğun başına gelmemiştir bu güne dek. Adı kader olan bayandan değil bahsim,
iman esası olan kaderden.
İnsanın yanında semeri vurulu hazır bekleyen eşek gibidir kader,
nerde sıkıştı, çıkamadı işin içinden yükle sırtına. İnsanoğlunun güçsüzlüğünün,
acziyetinin bir ispatıdır aslında bu tavır. Yenildim ama çaktırma demektir.
Taşıyamıyorum ama hizmetçim var demektir, kendi beceriksizliğini kaderi
hizmetçi tayin ederek telafi etmeye çalışır insan bu davranışıyla. “Vardır
bunda da bir hayır” sözü aslında yenildiği anların bir sloganıdır insan için
çünkü kazandığı anlarda asla “vardır bunda da bir hayır” demeyişi buna en büyük
delildir.
Öyle midir peki kaderin kaderi? Her şeyin bir kaderi varsa kaderin
neden bir kaderi olmasın ki? İnsanın hizmetçisi ve dara düştüğü, yenildiği ve
işin içinden çıkamadığı anların güvenli limanı mıdır kader? Ya da kader
gerçekten bu kadar girift ve anlaşılması zor hatta imkânsız bir şey mi? Ya da
onu bu kadar anlaşılmaz yapan insanın girift ve anlaşılmaz olması mı? “Vardır
bunda da bir hayır” sözü yoksa sadece yenilgi anlarının sakızı mıdır? Yoksa
beceriksiz, pis, uyuşuk, tembel, aciz, muhtaç ama bunun farkında olmayan
insanın hayatındaki çöplükleri altına süpürdüğü bir halı mıdır kader?
Cevapları size kalmış bu soruların. Herkes kendi kaderini hayatında
nerede konumlandırıyorsa oraya bir göz atsın. Kendi sığındığı kader limanının
fonksiyonunu bir gözden geçirsin. Fırtınalı havalarda mı orada veya
beceriksizce kullandığı hayat gemisinin dümenini kilitleyip ya da kuma oturma
riski belirince başını soktuğu bir yer mi?
Yoksa kader insanın kendi tercihleri mi? Peki kader denen ip bu
kadar sıkleti çekebilir mi? yoksa her şeyin kaderin üzerine yıkılıyor olması
bir şirk mi?
Zannediyorum ki kader bu kadar sıkleti çekmez, bu kadar altı pislik
dolan bir halının bulunduğu hayat evinde sağlıklı bir yaşam sürülemez işin kötü
tarafı bu eve doktor da girmez. Sebebi ise bu kadar uyuşuk ve sorumluluktan
kaçan bir insan doktoru çağırma, çağırsa bile tavsiyeleri yerine getirip
verilen ilaçları kullanma zahmetine de giremez. “Şimdi kim ilaçları alacak,
bunca tavsiyeye uyacak boş ver yükle kadere götürsün gittiği yere”
düşüncesinden de kurtulamaz.
Başarısızlıklarımızın altındaki en büyük nedenlerden biri hatta
liste başı bence yanlış kader anlayışımızdır. Hatasını, eksikliklerini kabul
etmek yerine masum bir kavramın üzerine bütün sorumluluğu yıkmak başka bir
şeyle açıklanamaz. Her şeyin sorumlusu kader değildir, kişi kaderinde yazılı
olduğu için bazı şeylere maruz kalmaz hatta tam tersi maruz kaldığı için kaderi
olur. Öyle iddia edildiği gibi levh-i mahfuzda bir robota takılan çip misali
her şeyi yazılı değildir insanın, ayrıca Allah’ın bilmesi insanın yanlış,
hatalı veya bir işi eksik yapmasını zorunlu kılmaz ki insanın bile bazı
durumlarda karşıdaki insanın tutumları sonucunda zarar uğrayacağını bilmesi bu
kabildendir. Biz bildiğimiz için değil karşımızdaki insanın tutumlarındaki
yanlışlar sebebiyledir uğradığı zarar. Yani insan göz göre göre kusurlu
davrandığı için ızdıraplara maruz kalır, Allah onun ızdıraba düçar olacağını
yanlış tutuları sebebiyle bilir.
Şimdi tekrardan bir gözden geçirmek, güncellemek hatta yeni tabirle
modernize etmekte fayda var kader anlayışımızı, aksi takdirde başımıza bu tembellik
ve sorumluluğu üzerimize almama sebebiyle daha çok çorap örecek gibiyiz.
Hesapları hep kader vermez, bu kadar ağır bir sıkleti de çekemez.
Yorumlar