Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Medya ve İmamlık

Her ne hikmetse bu devletin saldırıya en fazla maruz kalan kurumlarıdır, dini kurum ve semboller. Bir farkla ki eğer İslami iseler. Şaşılacak olan ise bu devletin kuranı da Müslüman, yaşayanı da Müslüman, savunanı da. Lakin dini değer ve argümanlara, dinin kendisine sahip çıkanlar, dilinden bu değerleri hayatına indirenler her daim ayağa düşürülmeye, hor görülmeye çalışılmıştır ne yazık ki. Peki, bunu yapanlar kimler? Tabiî ki Avrupa’yı kıble, nefsini rehber edinenler. Son yüzyılda dini değerleri yıpratmak ve son 90 yılda dinden ve dini değerlerden dolayısıyla İslam coğrafyasını birbirinden ayırmak sadece İslam ülkelerini birbirinden ayırmak değil fertleri de ayrıştırmak için inanılması güç politikalar takip edilmiş, gerek devlet eliyle gerekse çeşitli derneksel kurum ve kuruluşlarla bu politikalar topluma dikta edilmiştir. Bu saldırıların odağında ise her daim Diyanet ve özellikle de imamlar ve dini önderler olagelmiştir. Sebep açık ve net; toplumla iç içe olan, her daim toplu

Uzak Gönül

Resim
Biraz uzaktayım bedenim, Ruhum ya sen, sen nerdesin? Akşam sabah ufukta, şafakta, Dalıp gittiğim hayallerim. Şimdi biraz daha mı uzakta? Bir mühür gözlünün hülyasında, Bir gamzelinin rüyasında, Bir geleceğin duasında mı? Yoksa daha da mı uzakta? Erişemeyecek miyiz Şubat'a Hep soğuk mu geçecek kış gecelerim, Yine son bahara yaklaşırken, Terk edilip giden ellerim, Yine bir birinize talipsiniz, Ellerim ve kavuşamadığım hayallerim. Soğuk olan şubat değil biliyorum, Yine soğuk cümlelere gözyaşımı siliyorum, Yüzüme dokunan rüzgârın değil, Sevgilinin cümlelerinin serinliği. Üşüyorum, üzülüyorum ve özlüyorum...

Soma ve Özeleştiri

Resim
Soma ve Özeleştiri Acı tecrübenin üzerinden yaklaşık bir hafta geçti ne yazık ki yara derin ve acısı taze unutulması çok zor, anlaşılan o ki her Mayıs’ın 13’ü bu yara tekrar tekrar deşilecek ve nesiller boyu iyileşmeyecek. Ders çıkarabilmek en büyük sevincimiz olacak gibi ama ona da çok inanmak istemiyoruz. Sebepsiz değil tabi. Çünkü yaşanan onca olaydan ders çıkarmayan bir millet bu olaydan da ders çıkarması zor gözüküyor, öyleyse biz kendi adımıza bu olaydan ders çıkarmalıyız diye düşünüyorum. Rant ve çıkar akbabaları elbette yine jakuzili villamıza bir yenisi nasıl ekleyebilirizin dert ve çabasında olacak bunu da hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan hatta çıkarlarına alet etmeye kadar vardırdıkları gariban işçiler üzerinden yapacaklar. Neyse asıl derdimiz bu olsa da en az bunun kadar önemli bir sıkıntı daha var içimde kendi alanımla alakalı. Hani şu İlahiyat ve İmam-Hatip nesli ile alakalı. Bir nevi kendi çemberlerini kurtarılmış bölge zanneden, toplumsal infiall

SOMA

Yine ikindi yüreğimde bir sızı, Akşam oluyor, gün soluyor, Karanlık cam gibi, İçime bir ürperti doluyor. Gece ayaz ve simsiyah, Gökyüzü göz kaynıyor sanki, Karanlık maden ocağı gibi, Yoksa o parlayanlar, Yıldız değil madenci feneri mi? Uzakta bir gök gürledi, Kıyamet kopuyor sanki, Yıldızlar kayboluyor, dökülüyor sanki, Bir yağmur başlıyor, Dökülen yağmur değil, Gözyaşı sanki, Bir, ili, üç ve ikiyüz seksen üç, Durun sönmeyin yıldızlar, Önünüzde yarınlar var, Siz söndükçe ağlar, Analar, babalar, bacılar, evlatlar. Soma'da duman tütmüyor bacalar, Buram buram yükseliyor feryatlar, çığlıklar. İhsan KOÇ

Kirli Çizme Temiz Yürek; SOMA

Resim
Acı taze, yara derin, hüznün rengi tarif edilemez bugün. Sabah yatağından hangi heyecanla çıktı 245... kişi, hangi umutla alnından öptüler kızlarının, oğullarının, annelerinin ya da babalarının alınlarından, ellerinden. Hangi umutla eşlerinin gözlerinden öpüp vedalaşıp açtılar sabah bir daha dönemeyeceği evin açılmayasıca kapısını son kez, ölüme ilk adımı attığını bilmeden. Hangi hayallerinin gerçekleşmesi için el salladılar kim bilir, aileler ölümün vefasız kucağına uğurlarken eşlerini evlatlarını hatta minicik yüreklerin babalarını, evin yiğidini, direğini, koca gölgeliğini, göz bebeğini. Sarıldınız mı bir kez daha eşlerinize bilmiyorum her bir feryattan sonra sıcacık evinizde yumuşacık koltuğunuzda... Türkiye, yüzü simsiyah olmuş, yüreğinin billurluğu gözlerine yansımış, simsiyah yüzde bembeyaz gözlerden kan çanağı süzülen gözyaşlarına uyandı. SOMA’da bir madende helalinden ekmek parası kazanmak için,  3000 m’ye indiler. Ekmek almaya gittiler, ellerinde taş, sopa, kamuya z

Mezuniyete Dair...

Resim
Mezuniyete Dair; 2009, bitmez bu okul diye adım attığımız, kocaman 5 yılın, acısıyla tatlısıyla günlerin takvimden bir bir düştüğü, kimi zaman hüzünlerin kimi zaman sevinçlerin dostlarla paylaşıldığı bir eğitim ve öğretim döneminin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu son başka bir son, bu dönem sonu artık başka bir hayal ve başka bir umutla yeni dönemlerin başladığı bir son. Kimilerini yuvasından bir kumru yavrusu gibi uçuracak bir son, kimilerini ise artık başka tatlı telaşların kovalamacasını beraberinde getiren bir son. Ama bu sonda yine hiçbir şeyin bittiği bir son değil, dostlar arasında dostlukların devam edeceği, kimilerinin ailecek görüşeceği kimilerinin ise o kapıdan çıkarken geride bir daha göremeyeceği yığınla hatıra ve yüreği geride bırakıp çıkacağı bir son bu son. Unutamayacağımız hatıralar var elbette hepimizin, unutamayacağımız simalar. Kimimiz afacanlıklarıyla hatırlanacak, kimimiz asabiyetiyle. Kimilerimiz asık surat timsali gibi duran ciddiyetiyle. Kimilerimiz ka

Çocuklar

Resim
Biraz ötede oynayın çocuklar, Gelmesin sesiniz kirlenmiş kulaklarımıza Bozulmasın saflığınız. Hıçkırın çocuklar ama gelmesin sesiniz, Sizi ebabiller dinlesin, Hıçkırıklarınıza bülbüller eşlik etsin. Gözleriniz ilişmesin gözlerimize çocuklar, Kirlenmesin o saf bakışlarınız, Masumluğunuz zedelenmesin. Koşmayın kirlenmiş kucaklarımıza çocuklar, O melekleri kucaklayan kollarınız, Meleklerin kanatlarında yürüyen ayaklarınız, Çıkarsız seven kalbiniz kirlenmesin çocuklar. Ağlayın çocuklar, Gözyaşlarınız sel olsun, Saflığında kirlenmiş dünyamız yıkansın, Billur olsun çocuklar. Öyle bir çığlık atın ki çocuklar, Kulaklarımızı kirletip tıkayan, İfsat, haset, kibir pisliği, pası, Çığlıklarınızın saflığı ile açılsın. Gülün çocuklar, Gülüşünüze melekler insin, Rahmandan rahmet indirsin, Merhamet indirsin katılaşmış kalplerimize, Kahkahalar atın çocuklar, Yer inlesin, gök çınlasın, Nisan yağmuru gibi dökülsün kirlerimiz, Can suyu olsun g

Müslüman Olmak Zorunda Değilsin Ama...

Resim
Dünya iman ve inkar düzeninin çarpışması üzerine bina edilmiş adeta. Var edildiği günden bugüne hep imanla inkarın çatışma alanı olmuş. Galibi bu dünyada belli olmayan bir savaş bu. Çünkü her ne kadar galip gelse de biri diğerine bu bir samimiyet imtihanı aynı zamanda. Bu demek değil ki kafir samimi ise bu dünyada kazandığı gibi ahirette de kazanacak ya da bu dünyada kaybetti Allah ahirette ona daha iyisini bahşedecek. Bu aynı zamanda bir de iman ve inkar meselesi.   Allah çalışana çalıştığının karşılığını veriyor. Emeğin karşılığını verirken sen iman ettin sen etmedin gibi bir ayrıma gitmiyor. Bu sebeple İslam coğrafyası tembellikle boğuşurken günden güne geri gidiyor, Hıristiyan alemi ise genel itibari ile çalıştıklarının karşılığı olarak zahirde ileri lakin batında yani ahret noktasında geri gidiyor. İslam coğrafyası ise her ne kadar farkında olmasa da hem zahirde hem de batında geri gidiyor. Çünkü Allah boş duranları sevmiyor. Ziya Paşa’nın dediği gibi Diyar-ı küfrü gezdim

Kadınların Kıyafetine Erkekler mi Karar Vermeli?

Resim
Üniversitenin üçüncü yılında hocam Kur’an-ı Kerim’de sizi etkileyen ayetler hangileri diye sorunca önce şaşırmakla beraber sabır ve tesettür ayetleri demiş idim. Şaşırma derken hangisi sorusunaydı şaşkınlığım. Lakin tesettür deyince kadının tesettürü geliyor herkesin aklına Nur Suresi’ndeki bilinen ayet. Ama benim kastım o değildi. Ben bir önceki ayetten bahsediyordum. Erkeklerin tesettüründen bahseden ayet; “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.” (Nur Suresi 30)  Bu cevaba alışık ve hazır değildi ki hocanın ilk tepkisi “tribünlere oynuyorsun” deyiverdi. Oysa aramızda geçen konuşmayı en ön sırada olmam sebebiyle ikimizden başkaları dikkatle dinlemiyorlarsa anlamaları mümkün değildi. Velhasıl konu erkeğin tesettürüdür efendim. Kendisine hitabın ilki gözlerine sahip çık diyen ayeti atlama sırığı ile geçip kadınlara hitaben inen bir sonraki

İki Göz Bir Baba

Resim
İki Göz Bir Baba Baba hep sağduyunun, metanetin, soğukkanlılığın kalesi olmuştur, düşmemiştir bu kale bizde ve düşmeyecektir kalbinde imandan bir kıvılcım bulunduğu sürece. İnternet çağı, biri Hakkâri’de fısıltıyla konuşsa artık Edirne’de hoparlörden konuşuyormuşçasına dinleyebiliyor insan. İstanbul, yürekleri yakan iki olaya şahit oluyor bu günlerde, biri minicik bir beden ki ranta kurban edilen, diğeri bu cana yandığını iddia edenlerin canına sebep olduğu bir fidan. İkisi de bu memleketin evladı, ikisi de bu vatan ve bayrak için gerektiğinde canını seve seve versin diye yetiştirilmiş fidan. İkisinin de ait ve sahip olduğu bir yüreği var. Bir baba var ki gözlerine kan oturmuş artık bakmaya mecali kalmamış, ruhunun ve kalbinin yorgunluğu yüzüne yansımış, gözünün akı kırmızıdan görünmez olmuş, sanki al kırmızı bayrağa gözünde sarmış evladını, ciğer paresini. Biliyor yanan yüreğin neleri yakabileceğini. Dedim ya baba yüreği metanetin son kalesi. İçin için yanar da duman vermez

Titreyen Kalpler Bilirim

Resim
İnceden titreyen kalpler bilirim Allah dendiğinde keman teli gibi , Bir de Allah’ı bildiğini zanneden kayadan katı kalpler bilirim. Biri henüz nefsini yenip atamamış kenara, vicdanında ezilen Diğeri nefsini yendiğini zanneden ama kibir deryasında yüzen. Ud gibi titreyen kalpler bilirim ezan okununca, ney gibi inim inim inleyen, Bir de akordu bozuk gitar gibi kalpler, namaz kılınca Müslümanım zanneden. Ahlakı evin en ihtişamlı yerine asmış güya Müslümanlar bilirim, Birde hayâsı yüzüne peçe olmuş Müslümanlığını kendi bile bilmeyen. Müslümanlar bilirim kayadan katı kalpli, kardeşi için kılı kıpırdamayan, Bir de Müslümanlar bilirim kendinde yoksa bile olacağı günü sayan. Müslümanlar bilirim cehennem denince kendini oralara yakıştıramayan, Bir de Müslüman bilirim gir kulum dese yaradan, cennete girmekten hayâ duyan.

İnsanın Kader Çelişkisi

Resim
Ne çektin be kader insanın elinden, başına gelen kim bilir pişmiş tavuğun başına gelmemiştir bu güne dek. Adı kader olan bayandan değil bahsim, iman esası olan kaderden. İnsanın yanında semeri vurulu hazır bekleyen eşek gibidir kader, nerde sıkıştı, çıkamadı işin içinden yükle sırtına. İnsanoğlunun güçsüzlüğünün, acziyetinin bir ispatıdır aslında bu tavır. Yenildim ama çaktırma demektir. Taşıyamıyorum ama hizmetçim var demektir, kendi beceriksizliğini kaderi hizmetçi tayin ederek telafi etmeye çalışır insan bu davranışıyla. “Vardır bunda da bir hayır” sözü aslında yenildiği anların bir sloganıdır insan için çünkü kazandığı anlarda asla “vardır bunda da bir hayır” demeyişi buna en büyük delildir. Öyle midir peki kaderin kaderi? Her şeyin bir kaderi varsa kaderin neden bir kaderi olmasın ki? İnsanın hizmetçisi ve dara düştüğü, yenildiği ve işin içinden çıkamadığı anların güvenli limanı mıdır kader? Ya da kader gerçekten bu kadar girift ve anlaşılması zor hatta imkânsız bir şey

BİLEMEYİZ

BİLEMEYİZ İ nsan hiç farkına varmaz bazı şeylerin . E linin gittiği klavye bile ayrılık tellallığı yapar dostlarından da o bunu idrak bile edemez. T elefonun tuşları masum birer harf isçisi gibi düşüncelerimizi beyaz sayfalara ilmek ilmek nakış misali işler, O ysa bilemeyiz atılan her ilmek nakışı oluşturan temel bir parça ve ilmeğin kaçması demenin nakışın telef olması anlamına geldiğini. S ayfalar dolusu yazarız hem de ne  edebi cümleler kurdum be diye gururlana gururlana, O ysa bilemeyiz ki her harf boynumuza geçirdiğimiz yağlı ipin bir ilmeğini, H er kelime o ipin bir cüzünü ve her cüz biraz sonra hayata dair umutlarımızı söndürecek yağlı ipin kendisini meydana getirdiğini. B ilemeyiz ki Allah'ın konuşun ve anlasın diye verdiği bu konuşma yetisinin aynı zamanda bir imtihan vesilesi olduğunu buna mukabil iki kulak verdiğini. V e biliriz, aslında farkındayızdır acziyeti boyunu aşmış bir kuldan ibaret hayat serüvenimizin.

Farkında Değiliz...

Farkında Değiliz... Kendi cenaze namazımızı kılıyoruz Güneş doğarken doğuyor, batarken ölüyoruz Yapraklar yeşerirken doğuyor Sararıp bir bir düşerken ölüyoruz farkında değiliz. Dökülen saçlarımız değil aslında, Kimi zaman günler, saatler ve dakikalar farkında değiliz. Kimi zaman avuç avuç akan saçlar; giden saniyeler Dökülen saçlar değil aslında lakin farkında değiliz. Okuyoruz satır satır, sütun sütun kitapları, Okuduklarımız öğrendiklerimiz değil aslında farkında değiliz. Geçen saniyeler üzerine yüklenen ağırlık her biri, Takvimden düşenler kâğıt değil lakin farkında değiliz. Tarlada savrulan altın sarısı saman değil aslında,  Savurduğumuz altın değerinde zamanlarımız farkında değiliz. Azrail’le burun buruna geldiğimizde anlıyoruz her birini, Ölüm kapıyı çalmadan Azrail gelmeden hiçbir şeyin farkında değiliz. İhsan KOÇ

Kaderde...

Ne yapalım ağlamak da varmış kaderde, Yıldızlara bakıp ayın parlaklığında ah çekmek de. Özlemek de varmış anayı, babayı, sılayı, yâri. Uzaklara düşmek de varmış kardeşten kaderde. Bir ah çekip susmak varmış doğru bilsen de, Görsen de gördüğüne göz yummak varmış kaderde. Şahit olmak varmış şahit olmayan kalleşlere, Dost saymak varmış eski posttan olanı kaderde. Yudumlamak varmış kan kırmızısı çayı zehir zemberek Sormak varmış neden yaptın bize bunu be pezevenk Kendini bulmak varmış insanlardan uzakta gezerek, Uzak kalmak da varmış dosttan, yardan kaderde. Yazmak da varmış her gece başka bir nameyle derdini, Yıkmak varmış çiğnenmeyen, kaderde bendini. Yenmek de varmış, yenilmek de kaderde. Boğulup gitmek varmış arkası kesilmeyen kederde.

Sevgili...

Resim
Sevgili... Güneşin güzelliği kadar güzelsin sevgili, Güneşin yakıcılığı kadar yakıcı. Ayın on dördü kadar parlaksın sevgili, Tam tutulması kadar zifiri karanlık. Toprak kadar mümbitsin sevgili Toprak kadar soğuk. Yağmur kadar yeşertensin sevgili Yağmur kadar yok edici. Kar kadar beyaz ve parlaksın sevgili Tipi kadar ürpertici. Gül kadar alımlı ve güzelsin sevgili, Diken kadar can yakıcı. Çiçek kadar baharın müjdecisisin sevgili, Çiçek kadar son baharın tellalı. Leylek kadar müjdelerle dolusun sevgili Kartal kadar tehlikeli. Aslan kadar kralsın sınırlarında sevgili Tavus kadar alımlı ve can alıcı. Doğum kadar mutluluk kaynağısın sevgili Ölüm kadar soğuk ama gerçekçi Bütün güzellikler sende sevgili, zıtlarıyla kaim. İhsan Koç