Nurettin Yıldız Hoca Efendi
Nurettin Yıldız hoca Şehzadebaşı ve Hacıbayram'da devam eden sohbetlerine ara vermeye karar vermiş.
Sebep; malum mesnetsiz saldırı.
Kıymetli dostlar zaten din
düşmanlarının amacı da bu değil mi. Türlü entrikalarla ulemayı köşeye
sıkıştırıp, göz ya da ev hapsine alıp onları kabuğunun dışına taşmayacak bir
markajda tutmak. Zaman içerisinde onları içine kapatarak etraflarını
aydınlatmalarının önüne geçmek. Bir nevi izole ederek toplumdan uzaklaştırmak.
Peki, samimiyetinden şüphe etmediğimiz, bu güne kadar İslam toplumunun aile
düzenini korumak ve İslam toplumun ayakta durmasının temel unsurlarından biri
olan aile kurumunu zedeleyici her türlü savurganlık ve vurdumduymazlıktan birey
olarak Müslümanları uzaklaştırmak suretiyle toplumu ayakta ve dış saldırılara
karşı mukavemet göstermek değil mi?
Peki, âlimlere saldıran ve son
devrin yetiştirdiği bu güzide insanları toplum gözünde küçük düşürmeye
çalışanlar kimler, bu gayretin içinde olanlar kimler?
Sayacak olursak;
İslam geleneğindeki aile kurumunu
reddeden,
Avrupa’yı kendine put kabul eden,
Medeniyetlerin Avrupa'dan inkişaf
ettiği Darvinist zihniyetli,
Hem kültürel merakları ve hem de
yaşantıları ile aile kurumunun her gün bir dalını kesme gayretinde olan,
Entelektüel gözüken ama içi kurtlar
tarafından kemirilmiş ihtişamlı çınar ağacı gibi duran en küçük rüzgârda
kökünden devrilen kişi ve bu kişilerin meydana getirdiği kurumlar değil mi?
Öyleyse ne yapmalıydık?
Hocamız en güzelini bilir ama
sohbetlerini iptal etmek şöyle dursun yeni sohbetlerle, Fatih Camii'nde,
Hırka-i Şerif Camii'nde, hatta Süleymaniye ve Sultanahmet Camileri'nde boy
göstermeliydi ki onu sindirmeye çalışanlar çekememezlikleri ve attıkları
iftiraların hedefine ulaşamaması karşısında kendi kendilerini yeyip
bitirsinler.
Kur'an-i bir hakikat daha gün
yüzüne çıktı “Ey iman edenler!
Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa
bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman
olursunuz.” Ki oldular da.
Ne yapmamız gerekirdi, basın
mensuplarının tuzak sorularına cevap vermeden önce vefalı davranarak;
-Kardeşim Nurettin hoca böyle bir
şey demez, ya da dediyse bile dili sürçmüştür. Konuya vakıf değiliz. Hele bir
arayıp hocadan konu hakkında bir bilgi alalım. Ne demiş ne demek istemiş. En
azından sözü geçen derste neler konuşulmuş, başı sonu nerede başlayıp nerede
bitiyor.
Bu işin sebebi, sonucu ne?
Yapmadık, yapamadık, yine tuzağa
düştük. Vicdanları incittik, gönülleri kırdık, bir âlimin gönlüne hakkımızda
şüphe düşürdük.
Kıymetli dostlar Kur’an her ne
kadar dilimizde olsa da hançeremizden aşağıya inmediğini gözlemliyoruz.
Birilerinin çanak tutmasıyla kendi değerlerimizi imha ediyoruz. Hatta öyle bir
durum ki acınacak bir hal iftirayı atan ortadan kayboluyor, Müslümanlar
Müslüman’ı boğuyor.
Gelin birbirimizden emin olalım.
Elimizden, dilimizden, vesair azalarımızdan emin olalım.
Nurettin Hoca Efendi dinin kendisi
değil, Kur’an’ın da kendisi değil, sünnetinde. Eleştirilebilir görüşleri
muhakkak olabilir. Biz Yahudiler değiliz ki din adamlarımızın söylediklerini
dinin kendisi, Allah’ın buyruğu kabul edelim.
Yalnız birilerinin -onlar ki niyeti
salih olmayan kimseler- çanak tutmasıyla kendi değerlerimizi linç etmeyelim.
Kıymetli hocamızdan da bir
dileğimiz; hocam çakallar bu meydanda çok Müslüman’ı ısırdılar. Bari size diş
geçirmelerine müsaade etmeyin.
Selam ve dua ile.
Yorumlar